20 Temmuz 2012 Cuma

Adım Adım Paris VOL 7 - Pigale, Bastille

Artık bu postla gezimizin ikinci gününü bitirmeye kararlıyım yoksa bu Paris serisi anlat anlat bitmeyecek :)
Sacre-Coeur'den sonra yürüyerek Pigalle'e inmiştik.. Zaten çok yakın mesafe..
Öğlen yemeği yemeye karar verdik ama hava da çok sıcak olduğu için hafif bir şeyler yemek istiyorduk..
 Caddeye bakan restoranların birinin önünden geçerken insanların yediği salatalardan çekti canımız ve hemen oturduk.. Şakırt diye buz gibi suyumuz geldi tabii sofraya.. Bkz yeşil şişe..
Sonra da jambonlu patates kızartmalı salatamız geldi..
Biz salata deyince bol yeşillik düşünmüştük ama öyle değilmiş.. Bildiğiniz bir kase aşırı tuzlu patates kızartması ve birer dilim çiğ dilimlenmiş et geldi.. :) Bizim bildiğimiz jambon falan değil.. 
Maalesef ikimiz de pek yiyemedik.. Zaten normalde de az tuzlu yemek yiyen ben hamilelik yüzünden tuzu tamamen kesmişken zehir gibi tuzlu geldi bana bu salata.. Hatta normalde tuzlu yiyen Kocci'ye bile aşırı tuzlu geldi.. Jambon da çok ağır ve sakız gibi olduğu için yiyemedik.. Araya sıkışmış bir kaç otu didikleyip bir kısım patatesi yedikten sonra kalktık oradan.. 
Biraz ilerideki Moulin Rouge'a doğru yürüdük.. Moulin Rouge'un önden de fotoğrafını çekmiştim ama şimdi bulamıyorum :( Bulursam eklerim.. 
Neyse bu bölge bizi pek de açmayınca hazır Paris'in Kuzeyine çıkmışken LaFayette'i de görelim dedik ve metrotaya atlayıp Haussmann'a geldik.. (Mavi renk)
Metrodan çıkınca LaFayette'i bulmak çok da zor olmadı..
İçerisi böyle.. Anormal kalabalıktı.. Hatta öyle ki biz yan yana yürüyemedik.. 
Fazla oyalanmadan çıktık..
Bir sonraki durağımız Opera oldu.. (fıstık yeşili) Zaten Opera ve LaFayette arası çok yakın mesafe.. Ama sanırım biz aradaki mesafeyi kestiremediğimizden metroya binmiştik.. Ve ilk metro ilginçliğiyle orada karşılaştık.. Metroya girmek için bilet basıyorsunuz ama metrodan çıkabilmek için de basmamız gerekiyor :) 
Neyse.. Metrodan çıktığınız zaman kocaman bir meydanla karşılaşıyorsunuz.. 
Opera vakit ayrılabilecek bir yer gibi duruyor.. Meydandan çatallanan caddelerde bir sürü mağazalar vardı.. Biz yavaş yavaş günün yorgunluğunu hissetmeye başladığımız için Opera çıkartmamızı da kısa kesmiştik :) Ama gördük yani oraları da :))
Yorgunluğumuzu biraz atmak için otele döndük, dinlendik.. 
Daha sonra Nicolas'nın evine gitmek üzere Gare de Lyon'a geçtik.. (Açık sarı) Orada Nicolas bizi karşıladı..
"Eve gitmeden önce Bastille'i de bir görün" deyip bizi sürükledi Bastille'e (Açık sarı 2).. Ki o sırada artık bizim hiç yürüyecek halimiz yoktu :)
 Nehrin kenarından yürümeye başladık.. 
Her teknede başka bir hikaye vardı.. Mesela bu teknede nişan gibi bir tören vardı..
Ayrıca burası tam bir piknik alanı.. Mangalları dahil, bir sürü Fransız'ı piknik yaparken görebilirsiniz.. Hepsinin de ortak noktası ellerindeki şarap şişeleriydi..
 Çok da uzun olmayan bir yürüyüşün ardından Bastille meydanına geldik..
Fotoğraftaki bina Paris'in yeni Opera binasıymış..
İçerisi son teknolojiyle inşa edilmiş, akustik muhteşemmiş.. Bilet alabilmek için aylar öncesinden hareket etmek gerekiyormuş.. Aynı zamanda biletler de çok pahalıymış.. 250€ civarı bir şey söylemişti.. Biz tabii çok geçirdik.. En son gittiğim operada uyumamak için kendimi zor tuttuğumu hatırlıyorum da.. :) 
Bu yine Bastille meydanındaki heykel.. La Colonne de Juillet..
Üzerinde 27-28-29 Juillet 1830 yazıyor.. 
1830 yılındaki yapılan ve sadece 3 gün süren ihtilal için yapılmış.. Özgürlükleri için Fransızların verdiği savaşı simgeliyor.. 
Mini Bastille ziyaretinden sonra Nicolas'nın evine doğru yürümeye başladık.. 
Eve gelmek için dar bir sokaktan geçtik.. Alaçatı'da bir sokaktan geçiyormuş gibi hissettik.. 
Nicolas, Paris'te kedi beslemenin serbest olduğu bir kaç sokaktan biri olduğunu söyledi.. Sokaktaki tek kedinin fotoğrafını çektik :)
Paris'te sokak hayvanı göremiyorsunuz çünkü hepsini topluyorlarmış.. Ne kedi ne de köpek.. 
 Burası Nicolas'nın evi.. İki oğluyla beraber baya güzel sohbet ettik.. Eşi maalesef şehir dışında olduğu için bize eşlik edemedi..
Bizim niyetimiz bir iki aperatif hüpletip, bir iki saat de sohbet muhabbetten sonra dışarıda vakit geçirmekti ama zaman nasıl geçti anlayamadık.. Saate baktığımızda 12'ye geliyordu.. 
Zaten Nicolas'nın şerefimize patlattığı şampanya da nasıl bir şampanyaydıysa ikimiz de bulduk kafayı :)
Çıkar çıkmaz otele döndük ve ikinci günü de böylece bitirmiş olduk :)
.
.
Devamı gelecek..


2 yorum:

  1. bende haftalardır hatta aylardır Paris pous'u hazırlayacağım.. hala aklımda ama bir türlü başlayamadım..
    şimdi yazını okuyunca Paris'i özledim.. tekrar mı gitsem nedir: )
    sevgilerrrrrrrr

    YanıtlaSil
  2. harika bende gitmek istiyorummm :(

    beklerim :)

    http://shoeeobsessionn.blogspot.com/

    YanıtlaSil

Çok güzel yorum yazıyorsunuz.. Ne de güzel yazıyorsunuz.. Azcık daha yazsanıza..