22 Şubat 2014 Cumartesi

Adım Adım Amsterdam VOL 1

Amsterdam bana hiçbir zaman çekici gelmemiştir.. Hiçbir zaman merak etmemişimdir.. Aynı durum Kocci için de geçerliydi ama yine de gidip görelim dedik ve düştük yollara..
İyi ki de gidip görelim demişiz.. Gerçekten de görülmeye değer bir yer..
Biz genelde gittiğimiz şehirlerde ilk günü keşfe ayırırız.. Atarız kendimizi sokaklara, kayboluruz.. İkinci günde gerekli görürsek kalacağımız gün kadar için toplu taşıma kartını alırız..

Maceramız sabahın bir kör saatinde başladı.. Valla yalan olmasın da ya 5:00 ya 4:30..
Arabayı park edip Havaş servisini beklemeye başladık..
Tabelanın yine tipi kaymış, yine yamuk yumuktu.. Kendimize yakın hissettik.. Hava baya serindi.. Yok yok, bildiğin soğuktu.. (Zavallı İzmirli, Amsterdam'a varınca anlayacak soğuk neymiş)

Amsterdam uçağımız 07:35 teydi. Aktarması, havaalanından merkeze varması, otele yerleşmesi vs derken öğlenden biraz önce kendimizi yollara atmıştık bile.. 
Burası bizim otelden çıkar çıkmaz kendimizi bulduğumuz cadde.. Otelimizin yeri gerçekten çok güzeldi..
Kendisini "yeri güzel ama kendi cırt" otelimiz olarak değerlendirdik..

Dışarıdan bakınca çok güzel.. Güzel bakılmış eski binalardan.. Kanal kenarında değil, ama çok merkezi bir yerde..

Bizim kaldığımız oda çift kişilik küçük odaydı.. Booking'den otel ayarlarken özellikle tuvaletinin içeride olmasına çok dikkat ettik çünkü merkezdeki otellerin tamamı eski yapı olduğundan ve sonradan otele çevrildiğinden çoğunun tuvaleti ortak tuvalet..
Ve bakınız odamız gerçekten de küçük :))
Evet tam da bu kadar.. Manzaramız da güneşlik :) Ama olsun resepsiyondakiler çok ilgiliydi, kibardı, fiyatı da uygundu.. Sonuçta odaya yatmadan yatmaya gittik..
Bu arada odanın yarısı kadar da bir banyosu vardı.. Genişti yani baya.. Güzeldi be :)
Güzeldi güzeldi..

Otelde asansör yoktu, birinci kattaki odamıza (Allahtan birinci kattaydı) bu daracık -küçük bir valiz genişliğindeki- basamaklardan çıkıyorduk.. :)
Gerçi asla şikayet etmiyorum çünkü Booking'de her şeyi açık açık yazmışlardı... Valla yine gitsek yine orada kalabiliriz bile.. Yeri iyiydi anlayacağınız :D

 Bakınız burası bizim otele sadece 5 dakika yürüyüş mesafesinde.. Hadi bilemedin 7 olsun..
Amsterdam'ın en hareketli caddelerinden biri olan Leidseplein.. Araç trafiğine kapalı ama tramvay ve bisikletlere açık..

 Otelden çıkar çıkmaz koşar adım patatesçiye gittik. Ve gezimiz tam anlamıyla başlamış oldu.. Bir haftada 4 kilo alabilecek kadar sık yedik :) Valla 4 kilo aldım.. Ama aldığım gibi de 1 haftaya kalmadan da verdim.. Don't worry ;) Karatay'ım sağ olsun..

Amsterdam'ın kendine has bir yemek kültürü yok ama bence gidip de aç kalmak mümkün değil.. Aklınıza gelebilecek bütün mutfakları bünyesinde barındırıyor.. 
Ama zaten onlara has olan patates kızartmaları ve cağnım peynirleri yeter.. :)

Bir küllah patatesin fiyatı 2€. Soslar ücretli.. Biz bir kaç çeşit sos denedik.. Yine en güzeli ketçap mayonezdi ;) Soslarıyla beraber mekanına göre 2,50€ ile 3,50€ arasında fiyatlar değişiyor..
Valla biz günde en az 2-3 külah yedik.. 
Baktık yemek yemeyeli bir saat olmuş, hemen kendimizi bir patatesçiye attık :))) Aman acıkayazarız falan :)))
.
.
Bir de peyniri meşhur demişken ondan da bahsedeyim..

 Amsterdam'da yine sık sık rastlayacağınız dükkanlardan biri de peynir dükkanları.. Özellikle Henri Willing ve Old Amsterdam sanırım en meşhurları.. 

 İlk Old Amsterdam'dan tattık.. Kendi adıma konuşayım, hayatımda yediğim en lezzetli ve farklı peynirdi..
 Bu benim favorim..

Ayrıca aklınızın alamayacağı kadar çok da çeşidini yapmışlar..

 Bir peynir dükkanına girdiğinizde her çeşidinden tatma fırsatı bulabiliyorsunuz..

 Eğer çeşitlerden biri için ikramlık dilimler yoksa, tezgahtara söylüyorsunuz, hemen tadımlık ayarlıyor sizin için.. Fesleğenli, biberli, kekikli, naneli, wasabili... Tatmadan almak zorunda değilsiniz..

 Çoğundan tattım ama en güzeli buydu..

 Aynı zamanda peynircilerin çoğundan peynirli böreğimsi şeyler alabiliyorsunuz.. 
Sanırım onlar bu peynirin ısıtılmış halini daha çok seviyorlar ama ben soğuk halini tercih ederim..
Ama giderseniz iki türlüsünü de kesin deneyin derim.. :) Ayyyy her hali güzel..

 Mesela şu en sağda duran jambonlu ve peynirli croissantlar var ya.. 3 tanesi 3,95€'e satılıyordu.. (isterseniz 1 tane de alabilirsiniz, oldukça büyükler.. )
Biz maalesef son gün denk gelebildik.. Ayyy yine canım çekti.. Galiba en çok özleyeceğim lezzetlerden biri o..
Burası da o croissantları aldığımız dükkan.. Aslında peynirci.. Birçok markanın peynirini satıyor.. 
Central Statition'ın orada, köşe bir dükkan.. :)

Ben yerken kendimden geçtim.. Hatta uzun süre de verdiği mutluluk hissinden sarhoş gibi gezdim :)))
Giderseniz benim için de yiyin. 
.

Gastronomi gezisi tadında bol foto ve detaylı Amsterdam postlarım hız kesmeden devam edecek..
;)


20 Şubat 2014 Perşembe

╰_╯Pegasus'la Her Uçuş Bir Rezalet..╰_╯

Hatırlayanlarınız vardır, Ecey'e 6 aylık hamileyken Kocci'yle bi Paris kaçamağı yapmıştık.. Uçmak için de Pegasus'u seçmiştik... O zaman başımıza gelenleri burada "talihsizlik" diyerek, tamamen iyi niyetimden firma adı vermeden anlatmıştım.. Anlatmıştım da az anlatmıştım.. Bize söylenen "sonraki uçak bekletilecek" yalanının altını güzel çizememişim.. Ya da o bekletilen süre içerisinde su isteyene suyu bile parayla sattıklarından, kimseye bir açıklama yapma zahmetinde bulunmadıklarından layıkıyle bahsedememişim..  Ya da havaalanında oturacak tek bir koltuk bile olamayan bir alanda bizi "buradan ayrılmayın" diyerek nasıl beklettiklerini, hamile halimle yerlere oturmak zorunda kaldığımı pek iyi anlatamamışım..
Yalan söylemeyi öğretmek Pegasus çalışanlarına verilen eğitimin bir parçasıymış..Bunu da ancak anlamış bulunuyorum..
Geçen hafta için Kocci'yle bir Amsterdam - Brüksel gezisi planlamıştık.. Gidişimiz bizim için sorun olmadı çünkü uçağın kalkmasına 2 saat kala biz havaalanında check-in sırasındaydık.. Yaklaşık yarım saat bekledikten sonra sıra bize geldi.. Geldi gelmesine de gelene kadar da insanların bağırış çağırışları, isyanları arasında bekledik.. Kuyruk yüzünden uçağını kaçıranlar, onlarca insan kuyruktayken çalışan sadece 2-3 check-in görevlisi.. Bir ara "bu taraftan sadece Adana yolcuları gelsin" diye bağıran çalışan üzerine "Otogar mı burası!" isyanı.. Sıra bize gelince "bu uçuşa daha çok var yapmayın bu uçuşun işlemlerini daha" denilmesi.. Eğer benim işlememi yapmayıp beni bekletmeye devam etselerdi o isyan edenlerin arasında muhtemelen ben de olurdum..
Neyse.. Gittik, gezdik, gördük.. İş dönüşe geldi..
Aman başımıza bir iş gelmesin diye uçuştan tam 3 saat önce geldik Brüksel havaalanına. Check-in işlememizi yapıp beklemeye başladık.. Uçak saati yaklaşıncada da uçağa alınacağımız kapıya gidip en önde sıraya girdik.. Bu arada uçağın rötar yaptığını gördük ekrandan.. Yine bir bağlantılı uçuşumuz vardı ve yine bir stres başladı bizim için.. Tam hatırlayamayacağım şimdi ama yaklaşık yarım saat sonra uçağa almaya başladılar. Önlerde beklediğimiz için hemen sıra bize geldi. Yerhizmetlisi bayan "siz şöyle geçin" diyerek bizi yana ayırdı ve "sadece 15 numaradan sonrası" diye bağırdı.. Nasıl yani ya? Gidip oturmak varken yarım saat orada beklemişiz, ne demek bizi kuyruğun sonuna atmak? Öyle bir uygulama vardıysa neden onca zaman söylemediniz? "Neden?" diye sordum.. "Ön tarafın kapıları kapalı" dedi.. Ve tabii YALAN söyledi.. Biz de geri zekalıyız.. Uçağa alımlar sanki arka kapıdan oluyor.. İnsan gibi "ön tarafta yığılma olmaması için" diyemedi insan yerine koyup.. 
Neyse uçak kalktı, daha millet yerine yerleşemeden apar topar bastı gaza.. Her nasıl olduysa 45 dakika rötarlı kalkan uçak, sadece 10 dakika gecikme ile vardı Istanbul'a.. 
Istanbul - İzmir uçuşunda bir sorun yaşamadık.. Hayret değil mi? 
İşte oturup bunları yazmama sebep olan olay, tam da burada cereyan etti..
Hikaye şimdi başlıyor..
.
.
Valizlerimizi almaya gittik, bir süre bekledikten sonra geldi.. A a.. O da nesi? Benim valizimin ön gözü sökülmüş...

Valizin fermuarı patlamış, dandikmiş, çok doldurmuşum falan değil.. Fermuar sapasağlam duruyor yerinde.. İçinde de bir çift çoraptan başka bir şey yok.. Valizin başına gelenler bir marifet neticesi.. İstesen olmaz.. Belli ki valiz oradan oraya atılırken ön gözü bir yere takılmış, onlar da çıkartmak yerine söküvermişler asılarak..

Neyse dedik, tutanak tutturalım.. 
Oralarda bir görevli bulduk.. Biniş kartlarına yapıştırdıkları bagaj etiketini istedi.. Çıkartıp uzattım "aa siz Pegasus ile uçmuşsunuz, ben THY uçuşlarına bakıyorum, biraz bekleyin, Pegasus görevlisi şimdi gelir" dedi.. Teşekkür edip beklemeye başladık..
Bir süre sonra Pegasus görevlisi 3 kişi geldi.. Yanlarına yaklaşıp valizi gösterdik ve tutanak tutturmak istediğimizi söyledik.. 
"Öncelikle geçmiş olsun.. Böyle bir durumun yaşanmış olabileceğini düşünerek tedbirli gelmiştik" diyerek bize elindeki fotokopilerden birini uzattı.. 


"Şimdi siz valizinizin fotoğrafları, bagaj etiketleriniz, biniş kartları ve uçuş numarası bilgilerinizle beraber, durumu detaylarıyla şu işaretlediğim linke göndereceksiniz" dedi..
"Bu kadar mı?" diye sorduk..
"Evet" dedi..
Can "Burada bir tutanak tutturmamız gerekmiyor mu?" diye sorunca da "Hayır böyle bir prosedürümüz yok" dedi. YALAN söyledi. Kasıtlı olarak yanlış yönlendirdi..
Can "Adınız nedir?" diye sordu.. Adam da "Kürşad Bakır, hatta yazayım buraya" diyerek kendi eliyle adını da bu fotokopinin altına yazdı.. Arkalarını dönüp uzaklaştılar..
.
"En azından valizin fotoğraflarını burada da çekelim de elimizde birşey olsun" dedim..
Yapacak başka bir şey yok dedikleri için ne yapalım, paşa paşa çıktık evimize geldik..
.
.
Elimdeki fotokopi kağıdındaki linki yazdım ve tıkladım.. Durumu detaylarıyla, çalışanın söylediklerine kadar detayıyla anlattım.. Herhangi bir fotoğraf iliştirecek bir yer olmadığı için de fotoğraf yollayamadığımı ama havaalanında çekilmiş fotoğraf olduğunu söyledim..

Sonrasındaki yazışmalar aşağıdaki gibi...

Degerli Misafirimiz,
Öncelikle yasamis oldugunuz bagaj aksakligindan dolayi Pegasus Hava Yollari olarak üzgün oldugumuzu bildirmek isteriz. Bu mektup, rapor tutulduktan sonra izlenmesi gereken yol hakkinda sizi bilgilendirmek amaçli Pegasus Hava Yollari tarafindan hazirlanmistir. Kayip ve / veya Hasarli bagaj aksakligi ile ilgili havalimanindaki Yer Hizmetleri?ne bagli Kayip Bagaj Ofislerine basvurmanizi önemle rica ederiz.
Bagajlariniz için seyahat öncesinde özel sigorta yaptirmaniz halinde bagaj aksakligi ile ilgili olarak bagaj raporu ve tüm evraklariniz ile birlikte sigorta sirketinize basvuru yapmanizi rica ederiz. Sirketimize yapilan basvurularda, evraklarin degerlendirilmesi asamasinda sigorta satin almis oldugunuz tesbit edilmesi halinde evraklariniz sigorta sirketine yönlendirilmek üzere tarafiniza iade edilecektir.
Pegasus Hava Yollari prosedürleri çerçevesinde yapilacak islemler için asagida belirtilen dokümanlari göndermenizi rica ederiz.
Saygilarimizla,                                                                                                                                            
PEGASUS HAVA YOLLARI
Hasarli bagaj icin:
1)   Hasar raporu
2)   PNR Numarasi(Rezervasyon No) veya Binis Karti
3)   Bagaj etiketiniz
4)   Bagaj tamir edilebiliyorsa, tamir faturasi
5)   Tamiri mümkün degil ise; Hasarli bagajin satin alindigi tarih faturasi; ya da bagaj satisi yapan bir yerden bagajin tamir edilemeyecegini ve bagajin degerini belirten bir yazi ve hasarli bagaj fotograflari
6)    Banka Hesap numaraniz;  Hesap Sahibinin Adi Soyadi   Banka Adi BIC ? Swift(Sube Kodu) IBAN;
7)    Email adresiniz
NOT:  Hasarli olan bagajinizi hasar tespiti yaptirana kadar lütfen muhafaza ediniz
NOT: LRT(sinirli tasimacilik) etiketi olan  bagajlarda misafirlerimizin tasinacak  hassas bagajlarinda yasabilecek aksakliklarda tarafimizca  sorumluluk kabul edilememektedir.
Yukarida yer alan evraklarinizin orjinal kopyalarini  mybag@flypgs.com adresine mail olarak iletilmesiini rica ederiz.
Irtibat bilgilerimiz:
E-mail : mybag@flypgs.com
Iletisim numarasi : 90 850 250 0 224 
Saygılarımızla,
Pegasus Havayolları Misafir İlişkileri

Bu matbu mesaj elime ulaşınca ve "havalimanindaki Yer Hizmetleri?ne bagli Kayip Bagaj Ofislerine basvurmanizi önemle rica ederiz" i okuyunca tepem attı.. Telefonu aldım elime, önce Kürşad Bakır'a ulaşmaya çalıştım.. İzmir Havaalanındaki Pegasus'u aradım, açan olmadı (hala daha da açan yok), mailin sonunda verdikleri iletişim numarasını aradım açan olmadı.. 
Tekrar linkteki adresi tıkladım ve uzun bir mail yazdım.. İçerisinde uygun karakterler olmaması gerekçesiyle mesajı yollamama izin vermedi sistem.. Ben de aynı mesajı mybag@flypgs.com adresine kopyalayıp yolladım..

LÜTFEN TAMAMINI OKUYUN VE MATBU BİR CEVAP YOLLAMAYIN ! ! ! ! !
Merhaba,
Bu, size yazmakta olduğum ikinci mesaj, rica ediyorum bana matbu bir cevap yollamayınız.
15,02,2014 tarihinde Pegasus ile Brüksel'den İstanbul aktarmalı olarak İzmir'e geldik. Valizlerimizden biri hasarlı olarak çıktı. Ön tarafında bulunan büyük göz sökülmüş. Belli ki bir yere takılmış ve asılmak suretiyle oradan yırtılarak kurtarılmış.. Bu durum karşısında tutanak tutulması gerektiğini bildiğimiz için pegasus görevlisini bekledik.. Altını çizerek söylüyorum, KÜRŞAD BAKIR adlı pegasus görevlisi yanındaki iki başka mesai arkadaşıyla beraber geldi. Biz durumu gösterince "böyle bir durum ile karşılaşacağımızı tahmin ettiğimizden tedarikli olarak geldik" dedi ve bize elindeki 3-4 fotokopiden birini uzattı.. Durumu fotoğraflarıyla beraber yazılı olan linke uçuş detaylarıyla beraber yazmamızı söyledi.. Biz de "burada bir tutanak tutulması gerekmiyor mu?" diye sorunca "HAYIR, PROSEDÜR BU ŞEKİLDE" dedi.. Ben size durumu bildiren mesajı attım. Size de bana matbu bilgilendirme mesajını yolladınız. Bu mesaja göre de benim rapor tutturmak için tekrar havaalanına gitmemi söylüyorsunuz..
Gelen bu mesajın üzerine Pegasus'u aradım, Havaalanını aradım, Kürşad Bakır isimli çalışana ulaşarak surunu çözmesini isteyecektim fakat kendisine ulaşamadım.. 08502500224 nolu telefonu da aradım, 10 dakika Pegasus müziği dinleikten sonra cevap veren olmadığından telefonu kapattım..
Bu durum benim Pegasus ile yaşadığım ilk sorun değil, daha önce de YALAN ve yanlış yönlendirmeler ile karşılaşmıştım. Ayrıca son dönemlerde sosyal medya üzerinde yayılmakta olan kötü şöhretiniz de bu durumu destekliyor.. Ben de daha önce yaşadığımız sorunu blogumda firma ismi vermeden detaylıca yazmıştım.. Ancak bu soruna da bir çözüm bulunmazsa tüm yaşananları, yalanları, kötü niyetleri, yokuşa koşma çabasını açık bir şekilde yazmaktan çekinmeyeceğimi belirmek istiyorum.
Urla’da oturuyorum ve rapor tutturmak için tekrar havaalanına gitmek istemiyorum. Şimdi, ben diğer evrakları toplarken sizden Kürşad Bakır isimli Pegasus çalışanına ulaşmanızı, raporu kendisinin tutturmasını sağlamanızı istiyorum  çünkü bize yaptığı yanlış ve YALAN yönlendirme yüzünden ben bu eziyeti çekmek zorunda değilim.. LÜTFEN bana “böyle bir prosedürümüz yok” demeyin. Bizzat oraya gelmemi sizin de istemeyeceğinize eminim..
En kısa zamanda olumlu geri dönüşünüzü bekliyorum. Teşekkür ederim.
Saygılarımla.

Elif Okur

Gelen cevapta "Değerli misafirimiz, Bize hasarlı bagajınızın fotoğraflarını iletmenizi rica ederiz" diyordu.. 
Biraz yatıştım.. En azından sorunu çözecekler diye düşünerek fotoğrafları yolladım.. Gelen cevapla bir daha delirdim..

Değerli Misafirimiz,

Öncelikle yaşamış olduğunuz bagaj aksaklığından dolayı Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş olarak üzgün olduğumuzu bildirmek isteriz. Bu yazı, havaalanlarında kayıp/hasarlı bagaj raporu tutulduktan sonra izlenmesi gereken yol hakkında sizi bilgilendirmek amaçlı Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş.  tarafından hazırlanmıştır. Kayıp ve / veya Hasarlı bagaj aksaklığı ile ilgili havalimanındaki Yer Hizmetleri’ne bağlı Kayıp Bagaj Ofislerine başvurarak rapor tutturmanızı ve istenen bilgileri eksiksiz olarak vermenizi önemle rica ederiz. Aksi takdirde ilgili mevzuat uyarınca yasal haklarınızı kaybedebilirsiniz.
Pegasus Hava Taşımacılığı A.Ş.  prosedürleri çerçevesinde yapılacak işlemler için aşağıda belirtilen bilgileri ve dokümanların elektronik kopyaları ile başvuruda bulunmanızı rica ederiz. Anlayışınıza teşekkür ederiz,

Hasarlı bagaj icin:

1)   Hasar raporu
2)   PNR Numarası
3)   Bagaj etiket numaranız
4)   Bagaj tamir edilmişse tamir faturası; veya  Hasarlı bagajın satın alındığı tarih faturası; 
5)   Banka Hesap Bilgileri (Hesap Sahibi Adı-Soyadı, Banka Adı, Varsa Big Numarası, Şube Kodu, İban Numarası)
6)   Piyasa değerini gösteren internet linki

Zeynep ŞENTÜRK
My Bag Dept. / Pegasus Airlines
Ben de şöyle bir cevap yazdım...

Zeynep Hanım,
Ben havaalanına gitmiyorum, Kürşat denen adam yüzünden bu eziyeti cekmeyecegim. (Ama onunla ayrıca görüşmek için de elimden geleni yapacağım) Muhtemelen 10 liraya tamir olacak valiz için 50 liralık masraf yapmamı bekliyorsunuz... Kaldı ki oraya gittiğimde adım gibi eminim ki "raporu o gün tutturmaniz lazımdı, ne malum başka yerde olmadığı" diyeceklerdir.  Üstelik bu duruma sizin calisaninizin yalanı yüzünden düştüm.  Bu rezaletin bütün detaylarıyla her yerde duyulması için elimden geleni yapacağım.. Pegasus aynen böyle devam etsin.. Tebrik ediyorum...
Size de başarılar..
Elif Okur


Bundan 10 dakika içerisinde gelen mesaj gerçekten çok komikti..

Sayın Misafirimiz,
Hasar raporu dışındaki bilgileri tarafımıza aktarmanızı rica ederiz.

Zeynep ŞENTÜRK
My Bag Dept. / Pegasus Airlines


Cevap olarak artık istemediğimi kibarca belirttim.. Gerçekten 10 liralık bir tamir masrafı için uğraşmaya değmez.. Ona değmez ama oturup bu maili yazmaya, ve bu mailin yayılmasını sizlerden rica etmeme değer..
Pegasus'a güven olmaz. Sözlerine itimat edilmez.. En iyi yaptıkları şey YALAN söylemek ve anı kurtarmak için insanları KASITLI OLARAK YANLIŞ yönlendirmek..

Bunu da duymayan kalmasın..

17 Şubat 2014 Pazartesi

Pek yakında..


Memlekete döndük :)
Bol fottili Amsterdam ve Brüksel postlarıyla pek yakında karşınızdayım..
.
.


7 Şubat 2014 Cuma

Yumurta Kapı: Amsterdam & Brüksel Tavsiyesi



Yumurta kapıya dayandı..
Yarın sabah erkenden yolcuyuz..
Son dakika tavsiyelerinize ihtiyacım var.. 
^_^

6 Şubat 2014 Perşembe

Kolları Sıvama Zamanı

Hiç bir zaman çocuklara aşırı düşkün, yolda sokakta her gördüğü çocuğu dayanamayıp mıncıran insanlardan olmadım..
Ama onlar için bir şeyler yapabilmek için, onları mutlu edebilmek için elimizden gelebilecek şeylerin olduğunu bile bile de durmak olmaz diye düşünüyorum..

Biliyorum, el uzatılacak o kadar çok çocuk ve yardıma muhtaç insan var ki..
Hepsine yetişmek birey olarak mümkün değil ama en azından birini bile mutlu edebilsek kardır diye düşünüyorum..

Evet kafamı kaldırmaya vaktim yok.. Bazen gün kısa geliyor, akşamları yorgunluktan koltukta sızıp kalıyorum.. Hatta çocuklarla beraber 20:30 da yatıp sabaha kadar uyuduğum bile oluyor ama her gün uykumdan bir saat bile fedakarlık edip bir şeyler yapsam eminim daha mutlu bir insan olacağım..

Günlerdir yüreğimde bir acı var.. Ecey ördeğim hastalandığında hastaneye gittiğimizde gördüklerim gözümün önünden gitmiyor.. Size anlatamadım bile, elim gitmiyor yazmaya..
Bugün tamamen tesadüf eseri site komşularımdan biri dükkanıma uğradılar.. -Hatta az önce-
Hasta çocuklar için başlatmaya hazırlandıkları kampanyadan bahsetti konu konuyu açınca..
Daha önce yaptıklarının fotoğraflarını gösterdi..
Proje en keskin hatlarıyla şu:
Bez bebekler yapılacak, bunlara basit elbiseler dikilecek ya da örülecek..
Bu bebekler hasta çocuklara verilecek, bebeklerin üzerinde kendilerine uygulanacak tedavi yumuşatılarak anlatılacak.. 

Derneğin adı ne? İnanın onu bile bilmiyorum ama uzun zamandır bu tür mutluluklar dağıttıklarını biliyorum..
Şimdi yapmak istediğim çok basit bir bez bebek şablonu bulmak..
Bu şablonu dikiş dikebilenler arasında paylaşıp, yapabildiğimiz kadar çok bebek yapacağız..
Sonra rengarenk elbiselerle giydireceğiz..
Pinterest'te dolanmaya başladım.. Henüz vaktimiz var..
Bildiğiniz basit bir şablon varsa, ya da denk gelirseniz aklınızda olsun ;)
.
.
Öpüyorum..


3 Şubat 2014 Pazartesi

Cemik 3 Yaşında...

 Hiç anlamadım ki ben bu 3 sene ne ara, nasıl bi hızla geçti...
Her yeni yaşta daha da mı tatlı olur bir çocuk? Ya da çocuklar?
Büyüdükçe güzelleşiyorlar, daha fazla şey paylaşıyorlar.. Sevgilerini daha güzel dile getiriyorlar..
Hele ki "annecim seni çok çok seviyom" demiyor mu.. :)

 Bu sene Cemik doğum günü temeasını kendisi seçti mesela.. Şimdiye kadar benim keyfimce gidiyorduk ama artık bu seneden itibaren kendi seçimlerini yapabilecek duruma geldi.. Yani bildiğiniz büyüdü.. :)

 Pastan nasıl olsun diye sordum.. Hiç düşünmeden "uçak" dedi...
Eh, pek alternatif sunmaya gerek yoktu ama ben yine de birkaç seçenek daha sundum, illa uçak istedi..

"Oh iyi ya, uçakla alakalı bir sürü şey bulurum ben piyasada" diye düşündüm.. Ama nerddeee....
Hiç birşey yok.. Peçete bile bulamadımda, gördüğünüz peçetelerdeki uzay mekiği azcık uçağı andırıyor diye onu aldım..

Kağıt uçaklar yaptım bolca, elimin değdiği yere konduruverdim..

Aslında yapılabilecek daha orjinal şeyler vardı ama bu sene (bahsettiğim) aksilikler, yoğunluklar, hastalıklar fazla peş peşe gelince Cemik'in doğum gününü de içimden geldiği kadar layıkıyla yapamadım.. 

Yine de fena değildi.. 

Ayıptır söylemesi ikramlar pek güzeldi, ertesi gün bana yarım kilo olarak el salladılar tartıdan..
Ama geldikleri gibi gidecekler ;) Kaynanoşum pek uğraştı, ellerine sağlık.. :*


O cupcakeler ve kurabiyelerin güzellikleri...
Lezzetleri....

Hele pasta... 
Teyzoşum ikbush'um yine döktürmüş...
Bir iki gün daha pastanın keyfini süreriz diye umuyordum ama kalmadı, bitti..
En son Kocci herkes gittikten sonra kalanına direk çatalla dalmıştı :)))

Ecey ördeğim henüz pasta üflemeyi bilmediğinden salyalarıyla taçlandıramadı abisinin pastasını ama söylenen "iyi ki doğdun" şarkısı baya hoşuna gitti..

Bu minnak kaplumbağalar da evimizin yeni sakinleri..
Bernuş ablalarıyla geldiler, bizde kaldılar..

Cemik eline almaya başlarda bi çekindi ama korkusuz Ecey oldukça ilgiliydi..
Su çekmiş de olabilir.. :P
Nazo'ya davrandıkları gibi davranmamaları için gereken önlemleri aldık..

Aile arasında güzel bir doğum günüydü..
Nice nice sağlıklı, musmutlu, başarılı yaşları olsun...
^_^

1 Şubat 2014 Cumartesi

Etti eksi 20...

Cemik havale geçirdiğinde tam 17 aylıktı.. O zaman Ecey'e hamileyim.. Yaşadığım korkuyu, üzüntüyü, şoku anlatmıştım o zaman.. Ve demiştim ki "havalenin ne olduğunu bilmiyordum, bilseydim daha az panik olabilirdim".. 
Haklıymışım.. Panik daha az oluyormuş -hiç olmuyormuş demiyorum- ama korkuda bir değişiklik olmuyormuş..
Ecey de tam 17 aylıktı...
.
.
Cemik'in okulu sömestr tatili yapmadı.. Ama Cemik bir haftadır evde çünkü hasta, tam bir hafta önce, ayın 25inde ateşlendi.. Ateşi üç gün boyunca 39-40 civarında dolaştı.. Doktor antibiyotik verdi.. Toparladı.. O hafta Salı günü Ecey de hafif hafif öksürmeye başladı.. Doktoru aradım "galiba Cem'den bulaştı, aynı öksürük şurubundan vereyim mi?" diye sordum, "ver" dedi.. Ona da şuruba başladık..
Çarşamba günü bakıcı izinli olduğu için evdeydim.. Çocuklarla kudurduk, oynadık.. Hatta instagram arkadaşlarım bilirler, bir sürü de video ve fotoğraf paylaştım.. Her şey yolundaydı.. İkisi de yemeklerini yedi, öğlen uykularını uyudu.. Ben de evdeki işleri hallettim..
Akşam oldu bakıcımızla Can eve geldiler.. Yemek yedik, biraz çocuklarla oynadık. Saat 19:30'da bakıcı Ecey'de bir sıcaklık hissetmiş, ateşini ölçtü.. Koltuk altından 37,3. "Tamam" dedim kendi kendime, "aynı abisinin hastalığı". Hemen ateş düşürücü şurup verdim.. İnce bir pijama giydirdim, boğazını yumuşatması için sütünü ballı hazırladım.. Yatırmadan bir daha ölçtüm ateşini "38,1"di.. Eh ilacı da daha yeni verdiğim için anca etki eder diye düşündüm.. Zaten uykusu da iyice gelmişti.. "Yatırayım, gelir gider bakarım  ateşine" dedim.. 
Işığı kapattım, uyku müziğini açtım, kucağıma aldım, biberonunu verdim, içmeye başladı.. 
10 saniye geçmemiştir birden sütünü bana uzattı, oturmak istedi.. Sonra birden durgunlaştı, bir acayipleşti..
Ters giden bir şeyler olduğunu anladım.. "Ece ne oldu" dedim.. Bi baktım çocuğun gözler yukarıya doğru kaydı, kitlendi.. Bu sefer anladım havale geçirdiğini... Anladım ama çok korktum..
Hemen odadan çıkıp Can'a seslendim... Aslında seslenmedim. Bağırdım.. "Çabuk gel Ece iyi değil" dedim.. O da ilk önce anlayamadı, "iyi ya, yok bişeyi" derken çocuk iyice gitti.. Bu anlattıklarım saniyeler içinde oluyor..
Sonra evde bir panik başladı. "Çabuk duşa sokun" diye bağırdım.. Can'la bakıcı çığlık çığlığa çocuğu duşa soktular.. Ben dışarıya fırladım.. Yan komşumuz doktor eczacı.."Seda Abla" diye bağırdım.. Baktım arabaları yok, tekrar eve koştum.. Ve bir anda aklıma Diazem geldi.. Cemik havale geçirdiği zaman doktorumuz evde bulunsun diye bize aldırtmıştı.. Hemen alıp onu yaptım, sonra da çocuğu kapıp dışarıya çıktım.. Can'a "telefonu al, çantamı al kimlik orda" dediğimi hatırlıyorum.. Hemen arabaya bindik, dörtlüleri yakıp, kornaya basa basa çıktık siteden.. Seferihisar devlet hastanesi çok yakın bize.. 12 km gibi birşey.. Yolun yarısına kadar Allah'a nasıl dua ettiğimi, Ece'ye "nolur kendine gel diye nasıl yalvardığımı" bilmiyorum.. Can da bir yandan "bir şey yap, uyandır, hadii hadiii" diye bağırıyordu.. O benden daha kötü durumdaydı.. Çünkü ilk defa yaşıyordu bunu.. Sonra aynı Cem'de olduğu gibi Ece de uykuya daldı.. Ben daha sakindim artık, "Tamam Can daha sakin git, iyi şimdi, uyudu" dedim.. "Uyandır, uyumasın" diye bağırıyordu Can.. Ama Cem havale geçirdiğinde bir çok yerde nöbet sonrasında çocuk uyur diye okumuştum.. Normaldi uyuması.. 

Hastaneye geldik, acile girdim bebek havale geçirdi dedim.. Doktor peş peşe sormaya başladı.. "Adı ne? Kaç kilo? İlk defa mı havale geçiriyor?" Hepsine cevap verdim. Havale sırasında duşa soktuk ve Diazem vardı evde, onu yaptık dedim. Adam şaşırdı.. "Sağlıkçı mısınız siz?" dedi... "Hayır, oğlum da geçirmişti havale, o yüzden tedbir için bulunduruyorduk" dedim.. 
Arabayı park edince Can geldi.. Onu öyle hiç görmemiştim.. Perişandı.. Gözleri kan çanağı gibi olmuş, yalın ayak, çorap bile yok ayağında, üstünde ıslak bir tshirt.. 
Ben.. Ayağımda pembe ev terliklerim, bir tayt, askılı bir atlet ve sırılsıklam bir tshirt.. 
Hava soğuk ama üşümek mümkün değil... 

Acildeki doktor "9 Eylül'e sevk edelim" dedi.. Can'a dedim "sen eve gidiver, Ece'ye çanta, bana kuru kıyafet, benim çantamı ve telefonumu al, oradan direk hastaneye gelirsin". Ece'nin de daha iyi olduğunu görünce biraz daha rahatlayıp eve gitti.. 
Bütün bu olanlar sırasında Cem neredeydi? Ne yaptı? Ben Cem'i görmedim.. Ece'ye duş aldırırken o da banyoda dehşet içinde olanları izliyormuş.. Babası eve gelince hemen Ece'yi sormuş.. "Ece çok hasta oldu, iyileştirip geleceğiz, sen ablanı üzme, hemen uyu" demiş.. O da "tamam babacım" demiş.. 

Bu arada biz de gelen ambulansla 9 Eylül Çocuk Acile gittik.. Hastaneden Ece'yi sarmamız için bir çarşaf verdiler..Çocuk çırılçıplaktı. Ambulanstaki doktorlar çok iyiydiler.. Çok anlayışlıydılar.. Beni sedyeye oturtup Ece'yi kucağıma verdiler, öyle bağladılar.. Tshirtümü de çıkardım bu arada çünkü sırılsıklamdı.. 
Yolda bir ton soru sordum.. 38 dereceyle havale geçirir mi çocuk? Kafamda dönüp dolaşan tek soru buydu..
Havale geçireceğini öngörmek mümkün mü? Havale sırasında ne yapılabilir? 

Gece hastanede kaldık.. İki kere daha damar yolu açıldı.. Birinde hareket ettirdiği için iğne damardan çıkmış, ilaç deri altına gitmiş, çocuğun kolu şişti.. Neyse ki çabuk fark ettik, çok sorun olmadı.. Serumla beraber hastalığın tedavisi için de antibiyotiğe başlandı..
Ertsi gün öğlene doğru eve döndük..  Cemik kardeşini görünce "hoşgeldin Ece, seni çok seviyorum Ece" deyip sarıldı, öptü.. Kıyamam...
Eve gelip yatağa yatabildiğimde tam 29 saattir ayaktaydım.. 12,5 kiloluk ördeğimi sallamaktan, koridorda dolaştırmaktan kollarım et kesmiş...Çocuklarla beraber ben de 3 saat uyudum..

9 Eylül'ün çocuk acili kelimenin tam anlamıyla muhteşem.. Pırıl pırıl.. Ben hayatımda bu kadar temiz tuvalet görmedim mesela.. Doktorlar anlayışlı, sabırlı.. Hemşireler ilgili, sevecen.. 

Bu arada kafamdaki soruların tamamına da cevap buldum.. Çocuğun havale geçireceğini öngörmek mümküm değil.. Havalenin direkt ateşle alakası yok.. Yani ateşle alakası var ama bu demek değil ki siz 40 dereceyi ölçünce olacak.. Ben 38,1 gördüm ve çocuk havale geçirdi diye düşünüyordum.. Ama aslında öyle değil.. Muhtemelen Ece'nin ateşi çok daha yüksekti havale sırasında.. Zaten havale de ateşin pik yapıp aniden yükselmesiyle oluyormuş.. Tabii bu anlattıklarım hafif havaleler için geçerli.. Allah korusun, epilepsi, sara ya da MS hastalarında herşey çok daha farklı oluyormuş..
Havale sırasında aldırılan yanlış duş çocuğa zarar verebilirmiş.. Yani bilinç yerinde olmadığı için su çocuğun ciğerine kaçabilirmiş. Havale sırasında yapılan Diazem havalenin şiddetini ve süresini iyi yönde etkilermiş ama direk olarak havaleyi sonlandırmazmış. Yapılabilecek en iyi şey, bebeği yan yatırıp, kafasını çarpmamasını sağlamak ve beklemekmiş.. Ama bence böyle bir durumda sakince beklemek imkansız.. Yan yatırmak dilin boğaza kaçmasını engellemek açısından önemliymiş.. Havale geçince hastaneye gidilmeliymiş. 

Gelelim bu deneyimimin tavsiyesine: Havale çocuklarda 5 yaşına kadar ihtimaller dahilinde.. Ama yüzde 90 aileden gelen bir şeymiş.. İki taraftan birinin geçmişinde havale varsa çok daha dikkatli olun, ama psikopat da olmayın.. Bu işin kaçarı yok.. Olacaksa oluyor..

Bu arada sigarayı bıraktık.. 1 Ocak'tan beri içmiyoruz. Yeni yılla beraber bize zarar veren her şeyden kurtulmaya karar verdik.. Fazla kilolardan kurtulduk, sigaradan kurtulduk.. 
Bu sıkıntı ve üzüntüde bile canımız sigara istemedi.. Nikotin sakızı yeterli geldi. Ama şu da bir gerçek ki yaşanan üzüntü senelerdir içtiğimiz sigaradan çok daha fazla zarar verdi bize.. Midem kasıldı, kanım çekildi, zamansız adet gördüm.. Bütün dengem bozuldu.. Ömrümün kısaldığını hissettim...
Cem havale geçirdiğinde bi 10 sene gitmişti ömrümden.. Şimdi ettik eksi 20...

Allah kimseye böyle bir korku yaşatmasın.. Bizim için de bu son olsun..
Herkesin bebeği hep sağlıklı olsun..