11 Nisan 2014 Cuma

Bir Tek Ölümün Çaresi Yok


Her şeyin anlamı değişti..
Bazılarının anlamı derinleşti, kuvvetlendi..
.
Annem, bir şeye canımı çok sıktığımda "üzülme annecim, çözülmeyecek sorun değil bu, bir tek ölüme çare yok" derdi.
Ne kadar doğru.. Gerçekten de bir tek ölüme çare yok..
İnsan beyni öyle acayip çalışıyor ki.. Bir sorunla karşılaştığında hiç durmadan çözüm üretmeye çalışıyor.. Çoğu zaman da buluyor.. 
Ece gittiğinde benim beynim de olağan üstü bir çaba sarf etmeye başladı.. Hiç durmadan çözüm arıyordu..
Ne yapsam? Nasıl yapsam? 
Bize ne iyi gelir? Ne hayata bağlar? Ne umutlandırır? Ne mutlu eder? Günler nasıl daha hızlı geçer? Uyusam mı daha hızlı geçer, bir işe yoğunlaşsam mı hızlı geçer? Bu acı nasıl son bulur? İlaç içsem mi iyi gelir, içmeyip durmadan ağlasam mı? 
Hala daha cevabı yok ama bir arayış var biliyorum..
Kötü olduğum anlarda ağzımdan sadece tek bir cümle çıkıyor.. 
"Ece geri gelsin".
.
Eşim, her sıkıştığımda bana yol gösterir, mutlaka sorunumu çözer..
Ama Ece'nin gidişinde o bile hiçbir şey yapamadı.. "Bişey yap Can" dediğimde yapamadı.. 
Kimse yapamadı.. Yapamaz.
Yapacak hiçbir şey yok..Çünkü bir tek ölümün çaresi yok.
.
Canım bir şeye çok sıkıldığında "bir tek ölüme çare yok" lafından çok, bana yine annemin hep söylediği "dünyanın sonu değil ki annecim" lafı iyi gelirdi..
Şimdi bu olaydan sonra kimse bana bu iki cümleyi de kuramıyor.. İlki zaten olmaz, çünkü çaresi olmayan tek şeyi yaşıyoruz. İkincisini söyleseler "keşke dünyanın sonu gelmiş olsa" derdim..
En azından bizim için.. Ya da benim için..
Keşke dünyanın sonu gelmiş olsaydı..
.
Dün gece Cemik rüyasında Ece'yi görüyordu galiba.. Cem'in sesini duyunca, gidip yanına uzandım.. Önce sıkı sıkı sarıldı bana.. Sonra rüyasına devam etti..
Gülümsüyordu sürekli.. Belli ki Ece'yle oynuyordu.. "Aaa yapma Ecee" diye kıkırdıyordu.. 
Belki Ece onu gıdıklıyordu.. Ellerini havaya doğru uzatıp "yapma Ece" derken ellerini sallıyordu.. Evet, belli ki Ece onu gıdıklıyordu..
.
Pedagoglar kendisi sormadıkça siz bir şey söylemeyin dediler. Cem'in yaşı öyle limitte bir yaşmış ki çok kolay atlatabilirmiş bu durumu. 
Cemik bize artık hiç Ece'yi sormuyor.. Zaman mevhumumu yitirdim ama sanırım bir haftadır hiç Ece'yi sormadı.. Cemik'i tanıdığımız için normal buluyoruz aslında bu durumu.. 
Pedagoga, Cem'in, uykusunda Ece'nin adını söylediğini, onu çok özlediğini sayıkladığını söylediğimizde "çok kuvvetli bir çocukmuş, kendi içinde çözmeye çalışıyor" gibi bir şey söyledi.
Keşke içinde çözmeye çalışmasa.. Keşke daha çok sorsa.. 
Birden fazla doktor ile görüştük Cem için.. Hepsinin söylediği en büyük ortak nokta, "sadece sorduğu zaman konuşun ve Ece'nin dönmeyeceğini kesin bir dille söyleyin" oldu. "Umutlanmasın" dediler.. Ölüm kavramını anlayamayacakları ve bilmedikleri için kabullenmeleri daha kolay olurmuş. 
Benim tanıdığım Cemik, Ece'nin dönmeyeceğini kabullendi bence, o yüzden gün içerisinde iyi. Eski haline dönmeye başladı. Ece'nin dönmeyeceğini kabullendi ama bu özlem duygusunu bastırabilecek bir şey değil ki onun için...
O yüzden bazen benimle dertleşsin istiyorum, "özledin mi annecim kardeşini?" diye sormak istiyorum.. Ya da "gece rüyanda ne gördün?" diye sormak istiyorum..
Ama Cemik daha çok küçük. O zaten bana destek oluyor, elinden gelenin fazlasını istemek hem haksızlık hem bencillik olur.. O yüzden laf dinliyorum.. Bu işin uzmanları "çocuk sana gelirse konuş, gelmezse zorlama" diyorlar.. 
Ben de laf dinliyorum..
.
Öyle işte..