26 Haziran 2014 Perşembe

Büyük Büyük Konuşmak İstiyorum...

Şöyle BÜYÜK BÜYÜK konuşmak istiyorum..

Ecey ördeğim abisinin doğum gününde 02.02.2013


Mesela demek istiyorum ki;

Yarın sabahtan itibaren hayat eskisi gibi devam edecek,
Bundan sonra bir daha bu kadar büyük bir acı yaşamayacağım.
Bundan sonra her sabah mutlu ve umutlu kalkacağım,
Bundan sonra evimize önemli bir hastalık hiç uğrayamayacak,
Bundan sonra hiç acıyla ağlamayacağım,
İçimde fırtınalar kopmayacak,
Kederlenmeyeceğim,
Kaygılanmayacağım,
Korkmayacağım,
Bundan sonra kötü hiçbir şey bizi bulmayacak,
Hep mutlu olacağız.
Korkmayacağım..
Kaygılanmayacağım..
Kalbim yanmayacak..
Hep mutlu olacağız..
Sadece mutlu olacağız..
Bundan sonra hayat bizim için çok ama çok güzel olacak..
.
.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Yorumuma Maruz Kalan Kabak Sugatosu

Geçenlerde instagram'da, yaptığım kabak sugatosunun fotoğrafını paylaşmıştım ve tarifini vereceğimi söylemiştim..

Aslında bileniniz biliyordur, sugato bir girit yemeği ve genelde sebzeler kızartılarak hazırlanıyor..
Ama ben bu sefer azcık değişiklik yaptım..
Orjinal kabak sugatosu, daha önce şu linkte anlattığım patates sugatosu gibi yapılıyor, sadece patates yerine kabak kullanmanız yeterli..

Kabakları ince ince dilimledikten sonra zeytinyağında kızartmak yerine üzerine hafif zeytinyağı gezdirerek fırına verdim ve fırında kızarttım..
Kabaklar fırında kızarırken küçük bir kapta önce soğanı, sonra da kıymayı kavurdum..
"Kıyma da ne alaka?" diyebilirsiniz, çok haklısınız.. Cemik için daha besleyici olsun diye düşündüm..
Kabaklar ve kıyma hazır olduğunda iyice karıştırıp, içerisine biraz zeytinyağı döktüğüm yayvan bir tencereye aldım..

Yeni bir kap daha kirletmek yerine kıymayı kavurduğum kaba biraz kaşar, birazcık da tulum peyniri rendeleyip 6 tane yumurta kırdım, iyice çırptım..
Buradaki peynir de tamamen benim uydurduğum bir şey, koymasanız da olur.. Ama yakıştı..

Daha sonra bu karışımı tenceredeki sebzelerle birleştirdim, hafif ateşte altı bir miktar kızarana kadar bekledim..
Bundan sonrası en zoru..
Marifet bu yemeğin öbür tarafını çevirebilmek.. Benim bunun için kullandığım düz silikondan kapağımsı bir mutfak gerecim var, siz de geniş bir tabak ya da çevresi derin olmayan bir tencere kapağı kullanabilirsiniz..
Çevirmeden önce süzdürerek henüz yemeğin üzerinde tam pişmemiş olan sıvıyı başka bir kaba almayı unutmayın.. Nasıl yapıldığını önceki sugato yazımda videolu olarak göstermiştim.. Oradan bakabilirsiniz..
.
Çevirmeyi başardıktan sonra diğer tarafını da iyice pişiriyoruz ve altını kapatıyoruz..
Ilındıktan sonra, servis tabağına alabilirsiniz..
Dilimleyerek ve üzerine karabiber serperek servis edebilirsiniz..


Afiyet olsun..

16 Haziran 2014 Pazartesi

Başım Ağrıyor

Her gece, uykuya dalmadan hemen önce, yalvarıyorum Allah'a.. Ece gelsin rüyama..Söz veriyorum söz.. Asla ve asla üzülmeyeceğim sabah uyandığımda.. Hatta eminim, gülümseyerek uyanacağım..
.
Rüyamda Ece'yi görüp de uyandığımda herşeyin rüya olmasından üzüleceğimi sanmıyorum.. Zaten benim istediğim Ece'yi rüyalarımda "hiç gitmemiş" gibi görmek değil.. Ya da kollarımda dirildiğini de görmek istemiyorum daha önce gördüğüm gibi.. 
Benim istediğim tek şey, uzaktan da olsa onu melek haliyle görebilmek.. Geçtim sarılmaktan, öpmekten.. Uzaktan da olsa göreyim yeter.. 
Zaten biliyorum, aynı tadı asla alamam, o hissi tekrar duyamam.. Ama görmek istiyorum.. Çok istiyorum..
.
Öyle bir baş ağrısı var ki bugün başımda.. Baktığım her şey bulanıklaşıyor.. Genelde bu tür ağrılara pabuç bırakmayan ben, az önce ikinci ağrı kesici ilacımı içtim..
Dayanamama hissi var bugün üzerimde.. Aşamayacağım kadar değil ama.. Ne bileyim.. Ağır gelen bir his var üzerimde..
Çok dertleşesim var.. Uzun uzun konuşasın, anlatasım, ağlayasım var..
Çok ağlayasım var bugün..
.
Az önce avluya çıktım.. Hava nasıl güzel.. Nasıl sıcak.. Ağzımdan çıkan kendi sesimi duydum "yaz, geldin işte; neden bana iyi gelmiyorsun?"..
Sonunda deli diyecekler bana.. Belki de böyle pek bi sağlam, kuvvetli duruyormuş gibi görünüp yavaş yavaş deliriyorum..
Aklım almıyor işte bazen.. Ah bu aklım.. Olmasaymış daha mı iyi olurmuş acaba?
Mesela düşünecek bir aklım olmasaymış.. Belki de ne de güzel olurmuş..
Sözde balıklarınki kadar bir hafıza ya da.. Anıları çok kısa sürede silebilen bir bellek.. 
Ne güzel olurmuş..
O zaman düşünemezdim "nasıl olur!" diye.. Nasıl olur da benim sapasağlam kızım, bir sabah gidiverir.. Neden? diye düşünmek zorunda kalmazdım..
.
Anlatmak istiyorum hiç durmadan.. Almak istiyorum birisini karşıma, onu da kendimi de ağlata ağlata anlatmak istiyorum..
Çünkü biliyorum bir başlasam gerçekten anlatmaya, ağlayacak karşımdaki.. Belki ben de onunla ağlayacağım.. Belki o zaman geçecek bu baş ağrısı, ya da ben biraz rahatlayacağım..
Ama anlatacağım kişi anne olmamalı, üzülür.. Hele emziren bir anne asla olmamalı, sütü etkilenir.. Anne adayı asla olamaz, çocuk hayali kuran bir kadın da olamaz.. Bir genç kız olamaz, kıyamam.. Çocuk desen hiç olmaz. 
.
Hiç durmadan anlatmak istiyorum Ece'yi.. Onun her halini.. 
Her anını hatırlamak istiyorum tekrar tekrar..
Gidişini anlatmak istiyorum.. Zihnimden bir türlü tam anlamıyla kovalayamadığım o günü anlatmak istiyorum..
Bütün detaylarını anlatmak istiyorum.. Kalbime kazınan o günü anlatmak istiyorum.. Ve sonraki günü.. Ve daha da sonraki günü.. 
.
Hala içim umut dolu.. Hala hayatın güzel yanlarını görebiliyorum ama... Ne bileyim işte..
Bazı şeyleri eksik yapmaya başladığımı fark ettim.. Ama kafam o kadar çok dolu ki.. Ajandamı çantamda ağırlık yapsın diye taşır oldum... Çıkartıp yazmaya üşeniyorum, sonra da her şeyi unutuyorum.. 
Bir mail geliyor arada mesela, çok özel.. Uzun uzun yazmış yazan, anlatmış.. Ben de oturup uzun uzun cevap yazmak istiyorum ama, bilgisayarın başına geçtiğimde çoktan unutmuş oluyorum..
Sanki boş vermeye başladım kendimi.. 
.
Heyecanlıyım bi de..
Bilmediğim bir şeyin heyecanı var içimde sanki..
Bakalım..
Bugün çok başım ağrıyor..
Belki de ondandır bu halim..
.
İkinci ağrı kesiciyi aldım demin, geçer şimdi..

13 Haziran 2014 Cuma

İçimdeki Çocuk

Ecey ördeğim gittikten sonra tanıdım ben onu..
Deniz... Canım arkadaşım.. Öyle iyi, öyle içten ki..
Bana en çok destek olanlardan biri.. Sadece biri ama, beni en iyi anlayan o...

Deniz ve birkaç arkadaşı çok güzel bir işe imza attılar bir süre önce..
Çocuklar için..
Çocuklar mutlu olsunlar diye..
.
Ecey ördeğim buralardan gittiğinde o kadar çok mail ve tanımadığım numaralardan o kadar çok telefon aldım ki.. Maddi manevi yardım etmek isteyen insanlardan.. İyi kalpli insanlardan..
Ece için dikilmiş fidanların fotoğrafları geldi, Ece adına yapılan hayırları duydum..
Benim için o kadar değerliler ki.. Hepsi yerini buldu biliyorum..
O yüzden "içimdeki çocuk" yardımlaşma ve dayanışma derneğinden haberiniz olsun istedim..
Yapacağınız yardımların yerine ulaştırıldığından kuşku duymayacağınız bir dernek..


Bakın ne diyorlar:


"Çocukların en temel hakkının, çocukluklarını yaşama hakkı olduğuna inanan bir grup yakın arkadaşın, çocuklar için yapmak istedikleri çalışmaları bir çatı altında toplama fikriyle başladı herşey. Birlikteliğimizin bizi güçlendireceğine inandık ve aynı resmin bir parçası olmak için bir araya geldik. Çocuklarımızın karşı karşıya kaldığı maddi, manevi, eğitimsel ve sağlıksal sorunların farkına vardığımızdan beri içimizi kemiren bu problemlere, yetebildiğimiz kadar çözüm olmak istiyoruz. Yakınlarımızda bir çocuğun hayat şartlarını iyileştirmekle bile, yaşadığımız dünyanın daha güzel olcağını biliyoruz.

Yarınlarımızda aydınlık, gülen yüzler görmenin ön koşulu, bugün çocuklarımızı hak ettikleri hayata biraz daha yaklaştırabilmekten geçiyor. Çocuklarımızın minik kalplerine, sevgi, sağduyu, hoşgörü, barış, farklı düşünce ve inançlara saygı tohumlarının ekildiği, sağlıklı ve mutlu yarınlarda beraber yaşayabilmek amacıyla kurduğumuz derneğimizin, sizlerin desteği ve emekleriyle çığ gibi büyüyeceğine inanıyoruz."


www.icimdekicocuk.org adresinden daha fazlasına ulaşabilirsiniz...
.
.
Biliyorum ki blogum daha fazla kişiye ulaşıyor artık..
Tüm bunlara kızım vesile biliyorum... ❤️ Sizden gelecek yardımlarla çocukların mutlu olmasına vesile olacağı gibi...

11 Haziran 2014 Çarşamba

Ben de tam kitap okuyacaktım....

Kitap okumak kafa dağıtır mı?

Eğer işlerden yorulmuşsam, canım basit bir şeye sıkılmışsa evet..

Ama şu günlerde kitap okumak bana daha farklı hissettiriyor..

.

Tam hikayeye dalmışken, bir anda gözümün önüne Ece geliyor.. "Nereden geldi şimdi aklıma!" diye düşünüyorum.. Geriye dönüp satırları tekrar okuyorum.. Aynı şey oluyor.. Ama satılarda bana onu hatırlatacak hiçbir şey yok.. Bazen olur ya insana, bacaklarımda ani bir soğuma ve karıncalanma hissediyorum..

Kovalıyorum bu hissi çünkü iyi gelmiyor.. İyi gelmeyen Ece'yi düşünmek değil, aniden gelen o his..

.

Ece'nin fotoğraflarını bastırdım.. Bütün arşivimi aldım önüme ve en sevdiğim fotoğraflarını bastırdım.. Tabii Cemik'in de fotoğraflarından bastırdım..

"Neden bunu kendine yapıyorsun, üzüleceksin" diyorlar.. Belki haklılar ama sanki yapmasam rahat uykuya dalacağım geceler biraz daha zor gelecekmiş geliyor..

İçimden gelen, her yere onun da fotoğraflarını koyabilmek.. Ama yapamıyorum işte.. Elim kolum bağlı.. Sadece ben olsam, tek başıma kalkmaya çalışıyor olsam bu acının altından, öyle yapardım.. En güleç, en güzel fotoğraflarını koyardım etrafa.. Onu en güzel haliyle hatırlayabilmek için.. Hem belki o zaman daha az gelirdi bana, aniden kendini hissettiren, bacaklarımı uyuşturan, buz kestiren özlem hissi..

Ama yapamıyorum... Cemik için, Can için yapamıyorum..

Belki de bir gün olur.. Ailecek çekilmiş bir kaç fotoğraftan birini, güzel bir çerçeveyle koridora asabilirim.. Belki bir, belki iki sene sonra.. Ne kendim unutmak istiyorum Ece'nin yüzünü, ne de Cemik'in ve Can'ın unutmasını...

Unutulur mu ki? İnsan dolu dolu bir buçuk senesini geçirdiği evladının yüzünü unutabilir mi, hiç görmese bile?

Unutur.. Çünkü insan beyni en ağır acıları kaldırabilecek kuvvette tasarlanmış.. Siliyor sana çaktırmadan.. Düşündüm dün. Zamanında canımı çok sıkan, söyledikleri yüzünden gecelerce uyuyamadığım, kalbimi çok kıran birinin bana söylediklerini hatırlamaya çalıştım.. Hatırlayamadım.. Zoladım kendimi, hatırlayamadım.. "Kötü şeyler söylemişti işte!" O kadarını biliyorum...

Nasıl ki Ece'nin gittiği ilk günlerde gözümün önüne sürekli onu bulduğum an geliyorduysa, ve benim hafızamdan o an nasıl ki yavaş yavaş silinmeye başladıysa, bir gün kızımın yüzü de gidebilir gözlerimin ömünden.. Yavaş yavaş, bana çaktırmadan...

İşte bunu hissetmeye başladığım an, asarım kızımın en sevdiğim fotoğrafını duvara.. Belki göz üstü bir yer olmaz ama, benim görebileceğim bir yer olur..

.

Özlem... Ne acayip...

Şimdi biri bana gelip de "çok özledim seni" dediğinde bir duruyorum.. "Özlemek" ne kadar da çok anlamlıymış meğer..

.

.

Aşırı çaba sarf ediyorum şu ara.. Elimden gelenin bile katbe kat üstünde çaba sarf ediyorum..

Tekrar sosyalleşmeye çalışıyorum.. Hem sanal, hem gerçek...

Kimseye "hayır" demiyorum.. Yapılan programlar -kabul ettiğim an canım hiç istemese de- bana iyi geliyor..

.

Asla evhamlı bir anne olmayacağımın sözünü ilk anne olduğum zaman vermiştim ben kendime.. Olmadım da.. Bundan sonra da olmayacağım... Tedbirliyimdir ama evhamlı değilim..

Kızıyorum... Yaşananların üstüne, ben mantığımı koruyabilip, çocuğumu sıkmadan, yormadan, üzerine baskı kurmadan, aşırı evham yapmadan ya da aşırı ilgiye boğmadan büyütmeye devam etmeye çalışıyorken, tüm bunları benim yerime yaptıklarında kızıyorum...

Kimse, hiç kimse bu dünyada, Cem'i benden iyi bilemez.. Hiçbir şeyini... Söylediği basit bir cümlede bambaşka anlamlar yattığını anlayamaz... Bazen "anne uykum geldi" dediğinde, "ayy çocuğun uykusu gelmiş, öğlen düzgün uyumadı kesin, ayy ya da hasta mı oluyor acaba?" diyenlerin "anne benim enerjim bitti, hadi beni gıdıkla, öp de benzinim dolsun" demek ve aslında oyun oynamak istediğini bana aramızdaki özel dille anlatmak istediğini anlamadıkları gibi..

.

Hava tekrar ısındı..

Canım sıkkın da olsa, bu hava iyi gelecek bence..

.

Ne diyordum?

Kitap okumak insanın kafasını dağıtır mı?

Dağıtır.. Bir an bilinç altındaki uzak yerlere de götürebilir ama... Acı ya da tatlı, kafa dağıtır...

Ben de tam kitap okuyacaktım...

9 Haziran 2014 Pazartesi

Yarattıkça İyileşmek

Bayılıyorum şu hayatta kendini geliştiren, yenileyen insanlara..
Ve örnek almaya çalışıyorum..
Mesela Teyzoşum Ikbush..
.
Kadın, hayatını o kadar dolu dolu yaşıyor ki..
Pastalar-kurabiyeler yapıyor, arkadaşlarıyla geziyor, okul toplantılarına katılıyor, bisiklete biniyor, kendine bakıyor, örüyor, dikiyor, sıfırdan yaratıyor, boyuyor, tüm bunlar yetmiyor, perküsyon dersine gidiyor, yemek  ve pasta kursu veriyor. En önemlisi de ne biliyor musunuz? Hiçbirini sadece kendisine saklamıyor..
Hepsini paylaşıyor.. Hem yapıp paylaşıyor hem de öğretiyor..

İşte bu kadının, son marifetleri.. 
Ve sanırım tüm bu saydıklarımın içinde beni en çok heyecanlandıranı..
Bütün sene disiplinli öğrenciler gibi aksatmadan gittiği seramik kursunda öğrendikleriyle, bir avuç çamurla yaptıkları..

Neden mi bu kadar heyecanlıyım?
Çünkü biliyorum ki bu yaz bunlar kadar güzellerini yapamasak da teyzoşum ikbush'um bize de öğretecek seramikten objeler yapmayı.
Hatta malzemelerimizi bile toplamaya başlamış..
Onun da heyecanlandığını bilmek.. Ne güzel!

İşte bize sonsuz bir yaratıcılık fırsatı..
Aklımıza ne getirebilirsek artık.. Ve tabii becerebilirsek..

Kafamda öyle şeyler canlanıyor, bu iş beni öyle heyecanlandırıyor ki..

Fotoğrafları yıl sonu sergilerinde çektim.. 
Benim koyduklarım sadece teyzemin yaptıkları..
Eh, bir miktar kayırmada bulunduğumu kabul ediyorum ama diğerlerinin yaptıklarını da yazın kopya çekebilmek için fotoğrafladım..

Sanırım Pinterest de bu konuda bize bayağı bir yardımcı olacak..

.
.
Elim biraz alışsın, ne hayaller kuruyorum..
Bahçemize bembeyaz bir ördek mesela.. 
Güzel bir melek de bizi karşılayabilir merdivenlerden inerken..
Kızımın baş ucuna bir kuş havuzu, gelip su içsinler, banyo yapsınlar, cıvıl cıvıl ötsünler diye..
Güzel olacak güzel..
Her şey çok güzel olacak.
Nasıl ki teyzem yarattıkça gençleşiyor, ben de iyileşeceğim..
Her sabah yataktan kalkmak için bir yeni "neden" bulacağım..
Ta ki o güne kadar :)



4 Haziran 2014 Çarşamba

Yaz Uğradı Geçti

Cem geçen hafta sonu hastaydı.. 
Pek uyku uyuyamadık..
İçimdeki korkunun nasıl büyüdüğünü tarif edemem..
Önemli bir şeyi yoktu, 3 gün ateş yaptı geçti ama işte.. İnsan anlatamıyor kendisine..
Uyuyamadım günlerce..
Gece kalktım kalktım kontrol ettim.. Belki 15 dakikada bir..
.
Hala daha Ece'nin odasının önünden geçerken başımı çeviremiyorum odaya doğru..
Hem yalvarıyorum Allah'a bir şekilde göster onu bana diye, hem de bir anda görüversem karşımda korkarım gibi geliyor.. O kadar karmaşık ki duygular.. Anlatması o kadar zor ki.. 
Olmaz mı? Olur.. 
İster miyim? Bilmiyorum..
Ece'nin ruhu, terk ettiği bedeninin görüntüsüyle geliverse yanıma.. Usulca, çok sakin ve rahatlatıcı bir ses tonuyla konuşsa benimle, yadırgamasam "anne" bile dememiş olan kızımın konuşmasını.. Ya da bir şey söylemeden yaklaşsa yanıma.. Elimden tutsa.. Ya da usulca yükselip yanağını yanağıma dokundursa.. 
İnsan rüyasında olan acayiplikleri yadırgamaz ya, öyle bir rahatlık olsa bende de.. Rüyadaki kadar korkulardan uzak kalabilsem.. Olmaz diye bir şey yok bu hayatta, olur da olursa ne yaparım? 

O gece de Ece'nin odasının önünden her geçişimde bunları düşündüm..
Salonun panjurları açık, dışarıdan sokak ve bahçe lambalarının belli belirsiz ışığı giriyor.. 
O kadar müsait ki ortam, insan beyninin oynayacağı oyunlar yüzünden gölgeleri benzetmeye..
Ece'nin odasında Cem'in havaleli bir oyuncağı.. Tam ortada duruyor..
Bakamıyorum ya odanın önünden geçerken, yan gözüm benzetiyor oyuncağı... 
Yerde oturmuş bana bakan Ece'ye..

Kapattım odanın kapısını sonunda.. Dayanamadım..
Ya gözüm aldanmış olmasaydı da gerçekten kızım gelivermiş olsaydı odaya? Ya ben rüyada olmasaydım da gerçek olsaydı? Korkar mıydım acaba? Yoksa sevinir miydim delicesine? Tutabilir miydim ya da heyecanımı kaçıp gitmesin diye?
.
.
Ah bu özlem olmasa..
Alıştık aslında gittiğine.. Gitmesine değil de, her şeyin bu kadar gerçek olmasına..
Ama ister istemez hala daha bir yanım, "keşke böyle olmasaydı" diyor..
Şu ara gözlerim daha sık doluyor..
.
.
Ya önümüz kış olsaydı? Daha karamsar bir hava, yağmur, soğuk olsaydı.. Daha zor olurdu bizim için bu havalarda durumu kaldırması diyordum..
İşte öyle değişken ki duygular..
Gerçi kış geri geldi İzmir'e ama, yazın uğradığı o birkaç günde öyle farklı hissettim ki..

Keşke Ece de olsaydı bu havalarda, keşke Ece de binseydi bisiklete, abisiyle oynayabilseydi bahçede, yeni diktiğim çiçekleri yolsaydı da tatlı sert kızabilseydim.. "Ece hayırr, yapma!" deseydim de, o çirkin suratıyla sırıtınca güldürseydi beni.. Yine beceremeseydim kızmayı.. 

Ya da çiçekleri dikerken yardım etseydi, küçük küreğiyle toprağı kazsaydı.. Ya da minik su kabıyla can sularını verebilseydi çiçeklerin..

Alacağım yeni bikinisini, şapkasını giyip çeşme plajının o incecik kumlarında oynayabilseydi.. Simitten terfi edip kolluklarla koşabilseydi denize.. Havuza da girerdi artık bu sene.. Büyümüştü o kadar...

Uyku tulumu da kalın geleceğinden ince bir pikeyle örtünüyor olacaktı geceleri, belki atlar gelirdi sabah erkenden yanımıza abisiyle.. Sabah yelek giysin de üşümesin derdi de olmayacaktı.. 

Bu yaz doğum günü partisi daha güzel olacaktı.. Ece'ye çok güzel bir elbise alacaktım.. Takacağım tokası hazırdı.. Hiç takmamıştım ilk kez doğum gününde taksın diye..

Bu yaz çok güzel olacaktı.. Yaz bitmesin isteyecektik..

Ama şimdi pek bi önemi yok hiçbirinin.. Cemik'le denize girmek de, bisiklete binmesini izlemek de, bahçede oyun oynamak da, kumdan kale yapmak da, havuza atlamak da güzel olacak.. Güzel zaten.. Biliyorum çünkü..
Ama bu sene tüm bunları tekrar yaparken bir yanım hep buruk olacak..



Duygu yollamış bu fotoğrafı bana instagramdan..
Bakmaya doyamadım.. Öyle güzel ki.. 
O küçük melek o kadar benziyor ki Ece'ye.. Yanaklarından, ayaklarına, tombul bacaklarına kadar.. Hatta sanki kanatlarına kadar.. 
Ben de öyle sarılabilsem keşke meleğime.. Ama ben gözlerimi açamazdım herhalde.. 
O an hiç bitmesin, rüyadan uyanmayayım diye..