22 Ekim 2014 Çarşamba

Gidelim Gömelim VOL 16: Çeşme Alaçatı Kuytu Restaurant

Hatırlayan olabilir.. Birkaç ay önce, #kaybolanlezzetler etiketi altında Alaçatı'da çok hoş bir festival düzenlenmiş, biz de bu festival sayesinde kaybolmaya yüz tutmuş bir çok lezzeti tatma fırsatı bulmuştuk..


Hah, bugün bu organizasyonun ikinci ve çok daha verimli olan ayağını yazmaktan gurur duyuyorum.. :)
.
İki hafta önce Cumartesi günü Cengiz Bey ve eşi Yaprak Hanım'ın hem işletip hem de mutfağına can verdikleri Alaçatı Kuytu Restaurant'ını keşfetme şansımız oldu. Celal Bey'in hoş sohbeti de gecemizin aile ortamı havasında geçmesini sağladı.
.
Mekanın inanılmaz zevkli bir dekorasyonu var.. Yemekler de ambiyans kadar güzel olunca bir sonraki ziyaretimiz için evlilik yıldönümümüzü uygun buluyorum.. Bu da demektir ki yakında kapılarını tekrar çalacağız :)
.
Konu kaybolan lezzeter olunca sofraya oturduğumuzda meraklar iyice artmıştı.. Menümüz son derece zengindi.. 

İşte 7'den 77'ye hitap eden soframız ve biz..

Narlı İzmir Tulumlu Roka Salatası,  Bademli Semizotu Salatası ve fondaki Asma Pidesi
Kaybolmaması gereken lezzetlere sıkı bir başlangıç yaptık.. Hele o Asma Pidesi sanırım gecenin en çok konuşulan lezzeti oldu..

Kendisini görmeden kokusuna aşık olduğumuz Zeytinyağlı, Sarımsak ve Kekikli Germiyan Ekmeği dilimlerinin fotoğrafı yok, zaten buradan kokusunu kaydedip size duyuramayacağım için hep bir eksik kalacaktı, böylesi daha iyi.. :)

Soframıza ilk gelenlerden biri Arapsaçı Otlu Börülce Salatasıydı.. 
İlk bakışta "amaann börülce salatası işte" dedirtip hemen arkasından lezzetiyle farklılığını ortaya koyan bir tat.. 

Girit Ezmesi, insanın ağzında tarif edilmez bir "damakta kalan tat" hissi yaşatıyor.. 
İlk ağzınıza götürdüğünüzde baskın bir aroması yok ama lokmayı yuttuktan sonra damakta kalan tadı sizi hemen ikinci çatalı almaya itiyor..

Pekmezli ve Fıstıklı Köz Patlıcan Ezmesi de harika bir mezeydi..


 İzmir pilavı ve Koçinisto masamıza süper bir ikili olarak geldi. Pilavın ve ağızda helva gibi dağılan etin tadı hala damağımda..

Ve muhteşem bir ara sıcak.. 
Beğendili Muska Böreği


Isırgan Otlu Bulgur Pilavı ve Ada Köfte.. Ada Köfte görüntü olarak her ne kadar bizim bildiğimiz Kadınbudu Köfteyi andırsa da bu yanılgı ancak tadına bakana kadar sürüyor.. 

Itır Otlu Patates Püresi ve Sucukaki Köfte
Itır çok ağır olmaz mı diye düşünüyor insan ilk başta ama hiç de düşünüldüğü gibi değil.. Çekimser alınan ilk çatalın arkasından "eneemm ne güzelmiş" deyip yemeye devam ediliyor..


Ve Final...
Sakız Tatlısı.. Tatlıyla pek arası olmayan ben, ba-yıl-dım.. Yoğun kıvamlı, aşırı lezzetli, sakızlı muhallebi gibi bir tatlı.. Ama yani bu tatlıya muhallebi denmez, haksızlık olur.. Kesinlikle tadılması gereken bir tatlı..
.
.
Normal insanlar bu kadar yemeği yediği için pişmanlık duyarken, ben sofradan kalkarken yeme konusunda yeterli performansı gösteremediğim için hayıflanıyordum..
Tam performans bir dahakine inşallah :)

Sonuç: 10 Tam puan veriyor ve şiddetle tavsiye ediyorum..
Farklı ve güzel lezzetlerle tanışmayı seviyorsanız mutlaka gidin derim..
Herkese afiyet olsun...

11 Ekim 2014 Cumartesi

Nefes Alamıyorum

İnsan stresten uzak durabilir mi?
Can bana diyor ki "boşver, bizim derdimiz bize yeter". Olmuyor ama.. İnsanın sinirleri bozuk olduğunda tahammül sınırları da çok düşük oluyor..
Bir müşteri, ağlatacak kadar sinirlerimi bozabiliyor.. Ya da yoldan geçen biri, müşteri hizmetlerindeki kadının ukala tavrı, çok basit bir olay, önceden bir şekilde sindirebildiğim haksızlıklar...
Esas eskiden boşverip geçebiliyordum, artık yapamıyorum..
İşe gitmiyorum çünkü ne densiz insanlara ne de üst üste yapılan hatalara tahammülüm var...
Yetmezmiş gibi hala daha başkalarının yaptığı hataları temizlemeye çalışıyorum.. Uğraşmak zorunda kalıyorum..
İşe gitmiyorum da ne oluyor? Evde ne var?
Elim hiçbir şeye gitmiyor.. Televizyon desen, sinir düşmanı.. Bence bütün gündüz programları kaldırılmalı.. Birbirinden basit insanları birbirine düşürmek için hazırlanmış programlar yasaklanmalı!
İnternette de vakit geçmiyor.. Facebookla zaten uzun zamandır işim olmuyordu da, instagramdan da soğudum artık.. Bir insan nasıl anında tavır değiştirebiliyor? Canımlı cicimli attığı yoruma cep telefonunu yazanın mesajını sırf onun iyiliği için siliyorum, sırf abuk subuk insanların eline geçmesin, rahatsız edilmesin diye, benim bir mesaj atmama fırsat vermeyecek kadar kısa bir sürede neden mesajını sildiğime dair bana hesap soruyor, hakkımda ne kadar yanlış düşündüğüne dair dem vuruyor.. Bir durup düşünmüyor neden bu kız abuk subuk atılan yüzlerce mesajdan birini bile silmedi de benimkini sildi diye..
Hayattan soğudum.. Stresten, insanlardan uzak kalmak maalesef elde değil.. Ama benim bunlarla savaşacak gücüm yok..
Yürek yangını mı dersin, ciğere düşen ateş mi bilmem.. Ama canımın acısı çok.. Biliyorum elbette beterin beteri var, beterin beterini yaşayanlar var.. Ama ateş de düştüğü yeri yakıyor..
Hergün inatla tutunmaya çalıştığım dallar teker teker kırılıyor.. İnançlarım sarsılıyor.. Aksilikler üst üste geliyor..
Hem basıp gitmek istiyorum buralardan çookk uzaklara, yepyeni bir hayat kurmak, hem de aradığım yalnızlığın içinde boğulup yok olmaktan korkuyorum..
Belki acım henüz taze ondan mı böyleyim? Ama hep hayatında hedefler koyan ben, bir tek hedefim yok geleceğe dair..
Bundan sonra hayat benim için "çile doldurmak" mı?" "Kendini koyverme, çık evden" diyorlar.. Ne yapayım? Nereye çıkayım? Deli gibi sokaklarda mı dolaşayım?
Çare bulamıyorum kendime.. Maalesef zamanın da iyi geldiğini düşünmüyorum artık..
Dışardan baksan sanki bunların hiç biri yaşanmamış gibi.. Kimse yakıştırmaz, yakıştıramaz bana.. Bu yüzden zaten "kızını kaybeden biri varmış...." diye bana sormaları... "O benim" demek kolay mı?
İnsanların yüzündeki acıma hissi..
Hem kimse bana acımasın istiyorum hem de herkes yangınımı bilsin, ona göre davransın, kırmasın, dökmesin..
Kimse bana acımasın istiyorum ama ben kendim acıyorum kendime.. Yazık bana.. Nasıl da altüst oldu hayatım.. Nasıl da mutluydum... Nasıl da "tam"dım...
Şimdi eksiğim...
Zehrum bana diyor "birşey söyle bana yapayım!"
Keşke bilsem... Kızımı geri istiyorum.. Olmayacağını biliyorum.. Artık yapacak hiçbir şey olmadığını...
Bir açıklama istiyorum, geçerli bir açıklama, bilimsel bir açıklama... Net bişey.. Yok..
Rüyamda görmek istiyorum.. O da olmuyor..
Yüreğimdeki ve beynimdeki yangın sönsün istiyorum, o da olmuyor.. Azalmıyor da...
Eski "ben" olmak istiyorum.. Eski "ben"i istiyorum.. Geri gelemeyeceğimi biliyorum...
Korkularımın, endişelerimin bitmesini istiyorum... Kabusların, rüyalarımda sebep aramaların bitmesini istiyorum..
Bir tek günü ağlamadan geçirmek istiyorum..
İnanmaya çalıştıklarımın gerçek olmasını umud ediyorum... Kanıtı olmayanların, bir gün bende kanıtlanmasını diliyorum... Senelerin çabuk geçmesini, hiç inancım kalmasa da mutluluğun bana tekrar uğramasını istiyorum..
İnsan hep kendisini ana-babasının, büyükanne-büyükbabalarının ölümüne hazırlıyor.. Ama sapasağlam evladının bir günde yok oluşuna... Hiç aklıma gelir miydi?
Hiç tahmin edebilir miydim kızımın kıyamadığım eşyalarını bir ömür boyu kimselere veremeyip saklayacağımı? Her denk geldiğimde nefesim yettiğince kokularını içime çekip, kalmamış kızımın kokusu diye üzüleceğimi.. Büyüdüğünü hiç göremeyeceğimi bildiğim için kavrulacağımı... Saçlarını öremeyeceğimi.. İlk kez okula gidişini göremeyeceğimi... Annecim dediğini duyamayacağımı... Şarkı söylemeyi sevip sevmeyeceğini hiçbir zaman bilemeyeceğimi... Abisinin onu erkek arkadaşlarından kıskanıp kısmanmayacağını... İlk platonik aşkının nasıl biri olacağını... Boyunun kaç santim olacağını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi tahmin edebilir miydim? Aklıma gelir miydi? Bu fikre kendimi hazırlayabilir miydim?
Sudan çıkmış balık gibiyim şimdi.. Nefes alamıyorum...
Ah annecim.... Ah...

1 Ekim 2014 Çarşamba

Cinayet Masa

Sabah ev telefonu çaldı.. Aslında ev telefonun çalmasına pek alışık değilim çünkü ev telefonu acil durumlar ve evde kaybolan cep telefonunu bulmak için kullanılan bir iletişim aracı bizim için.. Ulaşmak isteyen herkes cep telefonlarımızdan arar bizi..
İki haftadır kendi telefonum kronik bir bozukluk yüzünden tamirde ve ben Can'ın eski telefonunu kullanıyorum. Numaralarım vs hiçbiri yok bu telefonda ayrıca da kulaklığı da bozuk olduğu için konuşması bir işkence.. Neyse konuyu biraz dağıttım ama bu sabah ev telefonu çalınca pek de şaşırmadım, kendi telefonum bozuk diye annem evden arıyordur diye düşündüm...
Telefonu açtım..
.
Fonda gürültü, kalabalık..
Türkçesi oldukça bozuk, devrik cümlelerle yaşamını sürdüren bir adam arada gluglu sesleri eşiğinde "Merhaba Hanfendi, Ben Urla Merkez Karakolu Asayiş Şube Cinayet Masadan Komiser Ahmet. Kiminle görüşüyorum?"
"Siz kimi aramıştınız memur Bey?"
"Ben bu numaranın sahibiyle görüşecektim, telefonu da siz açtınız.."
"Evet? Mesele neydi?"
"İşte sizin ev telefonunuz **** mi? İnternet kullanıyor musunuz?"
"Tam olarak ne öğrenmek istediğinizi anlayamadım?"
"İşte bir ihbar var da, şikayet var bu numarayla ilgili.."
"Cinayet masasının benim telefonumla nasıl bir alakası olabilir anlayamadım?"
"Hee şey.. Bir dakka.. (saçmaladığını anlar ve birine seslenir) Başkomserim!!!"
Ve fonda polis telsizi roger beepleri..
Telefonu daha bi ağır abi alır eline, azarlarcasına bir ses tonu..
"Hanfendi ben Urla Karakolundan Başkomser Hüseyin"
"Buyrun?"
"Senin ana adın şu mu? Baba adın bu mu? TC.Kimlik numaran bu! Adres: Aksoy Mahallesi.. "
"Evet nedir mesele?
"Ne meselesi! Doğru konuş benimle!" (Başkomiserler hep agresif olur, aksi olur ya ondan herhalde.."
"Beyfendi ne istediğinizi anlasam?"
"Glugluglgulgu" (Anlamıyorum ne söylediğini)
"Başkomserim alamadım ben az önce adınızı soyadınızı bir daha söyler misiniz?
"İşte hep böyle oros.ular yüzünden glugluglu.."
"Anlamadım ne dediniz!!?????"
Çat... Dıt dıt dıt..
Ve telefon kapanır..

Telefonu kapatır kapatmaz 155'i arayıp durumu anlattım.. Telefondaki memur böyle bir uygulama olmadığını, ayrıca asla vatandaşla hakaret içerecek şekilde konuşmalarının mümkün olmadığını, muhtemelen dolandırıcı olduklarını, hakaret ve dolandırıcılıkla ilgili şikayette bulunabileceğimi söyledi.. Bütün kimlik bilgilerimden nasıl haberdar olduklarını sorduğumda da "11880'i aradığınızda her türlü bilgiye ulaşabiliyorsunuz" dedi..

Telefonu kapattıktan sonra bir de Urla Karakolunu arayıp Asayiş Şube Cinayet Masasından Hüseyin Başkomiser'i istedim.. Telefondaki memur öyle bir Başkomiser olmadığını ve hatta cinayet masasının da bulunmadığını söyledi.. Durumu anlatınca benim bulunduğum bölgeye Jandarmanın baktığını, dilersem şikayette bulunabileceğimi, onların gerekli araştırmayı da yapacağını söyledi..

İşin özü: Ben yemedim.. Ama çok rahat insan kandırabilirler.. Telefondaki baskı çok kuvvetliydi.. Adam küfredip telefonu kapatmasa, ben polisten çekinecek bir durumda ya da korkan biri olsam, sürekli dolandırıcıklarla ilgili haberleri görme fırsatı olmayan biri olsam sonucu çok daha farklı olabilirdi.

Hayır tüm bunlar olabilirdi de!! Benim tüm bu kimlik bilgilerimi 118li numaraların vermeye ne hakkı var arkadaş? Resmen dolandırıcılara çanak tutuyorlar..
118li numaraların bigilerimi elaleme dağıtmasını engellemek için ne yapabiliriz araştıracağım..
Bu konuda bilgisi olan var mı?