19 Haziran 2012 Salı

Adım Adım Paris VOL 4 - Le Vieux Belleville ve Gece Turu

Eveet nerede kalmıştım?
Hala ilk gündeyiz.. Saat 20:30 gibi Châtelet'deki çeşmenin önünden Nicolas ve Paris'teki Türk arkadaşı Ayla bizi gelip arabayla aldılar..
Bence bu çeşme Paris'teki en sevimsiz çeşmeydi.. Fotoğrafını bile çekesim gelmemiş bakar mısınız? Yamuk yılık çekivermişim..
Neyse.. O akşam gittiğimiz mekanın adı "Le Vieux Belleville"di.. Nicolas bize daha önceden linkini yollamıştı, "rezarvasyon yaptım" diye.. Fotoğrafa tıklayarak siteye gidebilirsiniz..
Mekan çok küçük bir mekan hatta belli bir saatten sonra içeride oksijen bile kalmıyor.. :) Oturduğunuz masadan tuvalet ya da sigara molası için kalkmak büyük zahmet olabiliyor.. 
Gelir gelmez hemen birer bira söyledik.. Fotoğraftaki sempatik kişi Nicolas.. Bir şeyler fotoğraflayan da Ayla :)
Biralarımızı yarıladıktan sonra gelmediğimizi sanıp da rezervasyonumuzu yakmasınlar diye bardakları masaya bıraktık ve hemen birkaç metre ilerideki manzarayı görmek için çıktık..
Biz tepe gibi bir yerdeydik.. Hemen aşağımızda insanlar çimlere yayılmıştı.. 
İleride de gerçekten güzel bir manzara vardı.. Eiffel'i uzaktan görmek bile çok ihtişamlıydı..
Biraz fotoğraf çekip manzaraya baktıktan sonra lokantamıza geri döndük..
Masamıza oturduk ve menü geldi :)
Baya gördüğünüz gibi geldi.. Masaya kondu..
Paris'te bir çok lokanta à la carte dışında bir de fiks menü hazırlıyor.. 
Menünün fiyatı belli oluyor.. Dahil olarak da ya başlangıç ve ana yemek ya da ana yemek ve tatlı seçiyorsunuz..
Bizim gittiğimiz mekanda öyle bir menü durumu yoktu.. Herkes başlangıç ve ana yemeğini seçti.. 
Ben başlangıç olarak keçi peynirli salata aldım.. Nicolas sanırım jambonlu salata seçmişti..
Kocci salam tabağı yemişti.. Ayla da keçi peynirli salatayla başlamıştı yemeğe.. 
Benim salatam gerçekten çok lezzetliydi.. Kocci'nin bana hazırladığı bir lokma ekmeğin arasına koyduğu tereyağı ve salamı çok beğendiğimi hatırlıyorum.. Ama salatamdan memnundum :)
Bu arada Paris'te de aynen bizdeki gibi sofraya ilk ekmek geliyor.. Hatta bizde birçok yemekle ekmek gelmezken, onlarda makarnanın yanına bile ekmek hemen geliyor ve biter bitmez de sepet dolduruluyor..
Aynı şey su için de geçerli.. Sofra susuz bırakılmıyor..
Neyse.. Mekanın özelliğinden bahsedeyim biraz.. 
Haftanın belli günleri canlı müzik olan bir yer burası.. Ama bizdeki gibi hayal etmeyin..
Fotoğraftaki abla, elinde akordeonuyla hem çalıyor hem de söylüyor.. Üstelik o kadarla da kalmıyor herkese söyletiyor..
Bu arada mekanda 10 masa vardıysa en az 8i yabancıydı.. Mekan hiç de turistik bir yerde olmamasına rağmen oldukça eski ve tanınmış olduğundan Fransızlar sanırım turist arkadaşlarını sıkça buraya getiriyorlar..
Neyse.. Gelelim ablanın şarkıları nasıl herkese söylettiğine..
Şarkıya başlamadan önce sözlerini dağıtıyordu.. Biz şarkıların %90 ını ilk kez o gece duyduk ama elimizden geldiğince hepsine eşlik ettik ve baya da eğlendik.. Hatta dağarcığımıza çok da güzel şarkılar eklemiş olduk..
Bu arada mekanın bir özelliği de şaraplarını kendilerinin üretiyor olması.. Çok lezzetliydi.. 
Ben şu ara içki olayına sıkı girişler yapamadığım için sadece tatmakla yetinebildim ama bizimkiler yanlış hatırlamıyorsam 2 şişe içtiler.. 
Biz başlangıçlarımızı yeyip içkilerimizi yudumlarken giriş konuşmasını yapan abla (teker teker masaları tanıttı.. Şu masa bu ülkeden, öbür masa şu ülkeden, bu akşam çok ulusluyuz gibisinden) yavaştan şarkılara başladı..
Bu video bizim o akşam en çok eğlendiğimiz şarkıdan.. Şarkı da çok çok komik bir şarkı..
Şarkının hikayesi çok kısaca şöyle:
Madame la Marquise diye soylu bir kadın bir süreliğine ayrıldığı şatosunu arıyor ve kahyalarıyla konuşuyor..
15 gündür yokluğumda neler oldu neler bitti diyor..
İlk kahya "herşey çok yolunda Madame la Marquise ama yangında atınız öldü. Ama bunu saymazsak herşey çok yolunda.." diyor..
İkinci kahya da neler oluyor sorusuna şöyle cevap veriyor "Heşey çok yolunda.. Herşey çok iyi.. Atınız diğerler atlarla beraber öldü ama bunun dışında herşey çok yolunda"
Üçüncü kahya şöyle cevap veriyor: "Herşey yolunda herşey çok iyi.. Atlar şatonuzdaki yangından dolayı yandı ama bunu saymazsak herşey çok yolunda.."
Duyduklarıyla her seferinde şoka giren Madame La Marquise son kez telefon açıp "neler oluyor anlat diyor" Dördüncü kahya cevap veriyor: "Valla Madame La Marquise eşiniz intihar etti, mumdan yangın çıktı, şato yandı, şatodan alev ahıra sıçradı, atlarınız ve sizin atınız yandı öldü ama tüm bunları saymazsak herşey çok yolunda.. Herşey çok iyi" diyor..
Tabi ben şarkıyı çok üfürükten çevirdim şimdi aranızda Fransızca bilenler varsa diye ahan da orjinali yukarıdaki gibi.. Eğlenceli bir şarkı :)
Neyse.. Siz bir yandan şarkıyı dinlerken ben anlatmaya devam edeyim..
Gelelim o geceki ana yemeklerimize..
Ben çok fazla kırmızı etten hoşlanmadığım için, menüde de tavuğa en yakın ördek olduğu için ördek yemeyi tercih ettim.. O sırada Kocci ve Nicolas da ne yesek diye konuşuyorlardı.. Kocci Nicolas'ya "sen ne yersen bana da aynısını söyle" dedi.. Bu arada garson bana etimin nasıl pişmesini istediğimi sordu.. Biliyorsunuz Fransızlar eti çok az pişirip yiyorlar, genelde etin içinden kan akacak kadar çiğ bırakıyorlar hatta.. Ben de "çok çok iyi pişmiş olsun" dedim.. Bunu duyan Kocci de hemen atladı lafa "benimki de çok çok çok iyi pişmiş olsun" diye.. Bu lafı duyan garsonla Nicolas bakışıp güldüler ve Kocci'nin siparişini değiştirmeye karar verdiler..
Bu Nicolas'nın yemek tercihiydi.. Yemeğin adı "tartare de boeuf". Aklınızda olsun, bu yemek tabağa tamamen çiğ olarak geliyor :) Yani çok pişmiş olsun demek gibi bir durumunuz yok..
Ve Paris'te sanırım bu yemek bizim kuru pilav kadar rağbet görüyor.. Nereye gitsek masalarda bu yemeğin yendiğini görüyorduk.. 
Nicolas Kocci'ye en azından tatması için çok ısrar etti ama çiğ kıyma üzerine kırılmış çiğ yumurta yemek Kocci'ye hiç çekici gelmedi.. "Ama pişman oldum, keşke tatsaydım, belki de muhteşemdi" diyor şimdi.. 
Kocci'nin diğer seçimi bu oldu.. Yemeğin adı "souris d'agneau" ben "mutlu kuzu" olarak çevirdim yemeğin adını :) Kocci "ben hayatımda böyle lezzetli yemek yemedim, her çatalda daha da lezzetlendi yemek" deyip durdu.. 
Gerçekten de yemekler çok lezzetliydi..
Bu kadar yemenin üzerine ben tatlı yiyemedim ama Kocci "fondant au chocolat" yedi.. Onun resmini çekmeyi unutmuşum.. Ama daha sonra başka bir yerde tekrar yedik, o zaman çekmiş olmam lazım resmini :)
Neyse..
Yemek ve eğlence faslından sonra Nicolas bize 1 saatlik bir Paris gece turu attırdı..
İşte meşhurrr Arc De Trimophe'un gece görünüşü... Kesinlikle görülmesi gerekenlerden..
Şu gördüğünüz siyah körüklü otobüs de "otobüs bar".
Otobüsten çok ciddi volumde müzik ve eğlence sesleri geliyordu.. Zaten dans eden tipler de gayet netti  :)
İlginç bir eğlenme şekli.. Biz ilk defa gördük..
Sonra Eiffel Kulesi'nin son aydınlatılma saati olan 01:00'i yakaladık..
Onun da keyfini sürdükten sonra saat 2:00 sularında otelimize geldik.. Türkiye saatiyle 3:00 diyebiliriz.. O sabah 4:30 da güne başladığımızı ve uçakta da uyuyamadığımızı düşünecek olursak ayakta geçirdiğimiz vakit neredeyse 24 saat olacaktı.. :) İlk günümüz işte böyle geçti.. 
...
Devamı gelecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çok güzel yorum yazıyorsunuz.. Ne de güzel yazıyorsunuz.. Azcık daha yazsanıza..