4 Mayıs 2016 Çarşamba

Gidelim Gömelim VOL 17: KARŞIYAKA KENT KONSEPT MUTFAK


Herkese merhaba!
Bugün özellikle Karşıyaka'lılar için ağız sulandırıcı bir yazı yazmaya niyet ettim.. Hadi hayırlısı..
.
.
Karşıyaka Belediyesi'ni takdir ediyorum çünkü hizmeti olan Kent A.Ş'nin bünyesinde yaklaşık 35 tesis bulunuyor ve hepsi de birbirinden kaliteli işler çıkartıyor.. Kafeteryalar, restoranlar, düğün salonları, çay bahçeleri derken son olarak hizmet vermeye başlayan Kent Gıda Market'te de ihtiyacınız olan her şeyi bulabiliyorsunuz.. 
Mutfak yanında market konseptini başarıyla oturtan Karşıyaka Belediyesi üreticiden tedarik ettiği doğal ürünler ve uygun fiyatı da bir araya getirmeyi başarmış..
Misyonları da sağlıklı, güvenilir ve lezzetli gıdayla tüketiciyi en uygun fiyatla bir araya getirmek..
.
Ama ben bugün özellikle ekmek ve unlu mamullerini vurgulamak istiyorum..

Geçtiğimiz günlerde Kent Konsept Mutfak'ın misafiri olduk ve Mine Ataman'ın ellerinden çıkma muhteşem lezzetleri tatma fırsatımız oldu..
Biz geldiğimizde masamız donatılmıştı bile..

Mine Hanım bize ürünler ve Karşıyaka Belediyesi'nin hizmetlerinden bahsederken biz sofraya sıcak sıcak gelen ve ağızda dağılan bu damla sakızlı kurabiyelerle başlangıç yapmıştık bile..
Bir çok kişi -normal olarak- tatlıyı yemeğin sonunda yerken, ben önce yemeyi tercih edenlerdenim.. 
Tok karnına yediğim tatlı kesinlikle aç karnına yediğim zamanki etkiyi yapmıyor bende :)
Ve tatlı sonrasında canım mutlaka tatlıyı bastıracak bir tuzlu istiyor..

O yüzden "ah kıyamam, soğumadan yiyelim bari" diyerek ortaya gelen tabağa ilk hamleyi yapmış olan ben olabilirim :) Ama bu kurabiye kesinlikle sıcak sıcak yenmeli.. Şu fotoğrafı da özellikle kurabiyenin içindeki akışkan damla sakızı meyve özünü vurgulayabilmek için çektim..
Şimdi siz diyeceksiniz ki "anacım nerdeee denk geleceğiz de fırından çıkma saatine, sıcak sıcak yiyeceğiz?!"
İşte Kent Konsept Mutfak bunu hepimiz için düşünmüş..
Ürünlerinin çoğu %95 pişirilmiş ve şoklama yöntemiyle dondurulmuş..
Gece 23:00'e kadar açık olan markete girip kurabiye siparişinizi verdikten sonra siz alış-verişinizi yapana kadar onlar da sizin için pişiyorlar.. Hem de 15 dakikada!

Aynı şey bu ekmekler için de geçerli..
Mine Hanım'ın tabiriyle "marketten aldığınız balığınız ayıklanana kadar ekmeğiniz de fırında sizin için 5-7 dakika arasında pişiyor".
Ekmekler Kent A.Ş tesislerinde hazırlanıyor ve %100 ekşi mayadan yapılıyor, kesinlikle kimyasal bir maya kullanılmıyor..
Bu arada ekşi maya uzmanı olan Mine Hanım'dan yakın zamanda ekşi maya atölyesi yapacağının da müjdesini alıyoruz..
Fotoğrafta Çekirdekli Çavdar, Tam Buğday, Soğanlı, Kabak Çekirdekli ve dilimler halindeki Ekşi Mayalı Dağ Ekmeklerini görüyorsunuz..

Gelelim bizim o gece tadıp sonrasında hangi mazeretlerle yolumuzu Karşıyaka'ya düşürsek diye düşündürten diğer lezzetlere..
Bu görmüş olduğunuz mini sandviçler için Rus Çavdar ekmeği arasındaki spesiyalimiz diyorlar.. Adına da Renki Rusya demişler..

Burada da Çeşnili ekmek üzerinde pastırma ve Parmesan peynirini görüyoruz..
Akşam çayına gelecek bir misafir ya da doğum günü partileri için güzel bir kanepe fikri değil mi?

Tam Buğday Ekmeği üzerine fesleğenli köfte..

Fransız Bageti üzerine Akdeniz yeşillikleriyle hazırlanmış bir çeşit kanepe.. 

Paçanga böreği de gerçekten çok lezzetliydi..

Yine doğum günü ya da kokteyller için güzel bir aperatif:
Dürümler ve baget ekmeği üzerinde kurutulmuş domates ve çilek tadının baskın olduğu kanepeler..

Ev Tipi Zeytinli Poğaça..
Bir poğaça bu kadar mı lezzetli olur? 
Ben kolay kolay poğaça beğenmem, ya lezzeti eksik gelir ya kendisi çok kuru.. Ama bunlar gerçekten çok lezzetliydi..

Bir hardal sever olarak gecenin benim açımdan favorilerinden biri.. 
Hardallı ve Mitit Köfeli kanepeler.. 
.
.
Ve tekrar dönelim tatlılara..

İki çeşit Muffin sofranın tam ortasında "çay, kahveye ne zaman geçiyoruz acaba" dedirtiyordu..
Kakaolu olanı favorilerime ekledim..

Burada da iki çeşit tart görüyoruz.. 
Vişneli elmalı ve Frambuazlı Tart.. 
Ben frambuazlı olanı daha çok beğendim.. :)

Ve özellikle yazın yaş pastaya rakip olacak bir lezzet:
 Cevizli ve Havuçlu Islak Kek
Yerken adını koyamadığınız bir lezzet olabilir, ben söyleyeyim "ananas suyu"..
.
.
Tattığım herşey harikaydı..
Puanlamak gerekirse..
10 üzerinden 10 tam puan veriyor, başarılarının devamını diliyorum..
Herkese afiyet olsun, mümkünse yaramasın :)

16 Nisan 2016 Cumartesi

7. Alaçatı Ot Festivali

Herkese merhaba..
Günlerdir önüme bilgisayarı alıp fotoğrafları düzenleme ve iki satır yazabilme derdindeyim ama ancak vakit bulabildim..
Bilmem mevsim bahar olduğu, yaz yaklaştığı için midir içimde nasıl güzel bir enerji var anlatamam..
Yoksa kim beni bu kalabalığa sokabilirdi ki? :)

Duymayan kalmamıştır, geçen hafta Alaçatı Ot Festivali'nin 7.si düzenlendi ve yine geçtiğimiz senelerdeki gibi çok ilgi gördü..
Öyle ki otoban çıkışı gişelerde araba konvoyunu görünce eski nakit ödemeli günler geldi aklıma..

Tam nereden geri dönsem diye düşünürken, kendimi arabayı park etmiş, cıvıl cıvıl, mis gibi tezgahların arasında gezinirken buldum..

Ben Cumartesi günü gidebildim Alaçatı'ya. 
Hava o kadar güzeldi ki askılılarla gezebildim bütün gün.. Yanıma aldığım hırka yük olmaktan başka bir işe yaramadı :)

Açıkçası kalabalık yüzünden tezgahların tamamını gezemedim.
Ama aralarda duyduğum "enneemm çok kalabalık, vah vah" mızıldanmalarına rağmen doğal ürünlerini sergileyen katılımcıların enerjisi harikaydı..

Ne kadar güzel bir şehirde yaşıyoruz diye düşündüm yine..
Şu deniz börülceleri, pek sevmesem de şevketi bostanların renklerinin güzelliği, pişmemiş halleriyle bile ağzı sulandıran görüntüleri yetmez mi burada yaşamak için?

Ot festivali olduğu için sadece otlar yoktu tabi ki.. 
Hediyelik eşyalar, el emeğiyle hazırlanmış objeler, birbirinden leziz çeşit çeşit yemekler, kavanoz kavanoz rengarenk reçeller...

Tezgahların arasından sıyrılınca kendimi ara sokaklara attım.. HacıMemiş'e kadar kıyın kıyın yürüdüm..
Ama her sokakta başka bir sofra karşıladı beni..

Sanki bahçede açık büfe verilmiş bir bahara merhaba partisinde gibi hissettim..
Hani yani elimde büyük boy bir tabak varmış da, her yanaştığım masadan bir çatal almalıymışım gibi.. :)
Yediklerim de yiyemediklerim de yanıma kâr kalsın artık..

Bu arada bu tür organizasyonlarda en sevdiklerimden biri de tezgahların arasında gezinirken birilerinin paylaştığı bilgilere kulak misafiri olmak..
Deniz tuzunun yemeklerde yarattığı lezzet farkını SaltedGoods'tan öğrenmek güzeldi..

İşin doğrusu ben Alaçatı'yı mevsiminde pek sevmeyenlerindenim.. 
Bir miktar daha tenhayken tadını çıkarmayı seviyorum ama kenara çekilip gelen geçeni izlemek de ayrı bir keyif..
Hele ki gelip geçenler ağızlarının tadını bilen insanlarsa..

O kadar insanı izlemek de, tezgahların arkasında satışlardan memnun katılımcıların keyifli seslerini duymak da bana iyi geldi..

Ve tabii kışın bir miktar tekrara düşmüş sebzelerinden kurtulup yeni bir şeyler pişirebilecek olmanın mutluluğu da yok değil :)

Ara ve arka sokakları da tek tek gezdiğime karar verdikten sonra vazgeçilmez adresim Kuytu Restaurant'a doğru ilerlemeye başladım..

Lokal Pazar harikaydı..
Uzun zamandır tanışmak istediğim İstanbul'lu bloggerlarla da bir araya gelme fırsatımız oldu..

Limon ağaçlarının mis gibi kokularının eşiğinde gezinirken başka bir koku beni bu romantik ortamdan dışarıya sürükledi...

Ve özüme geri döndüm :))

Kuytu Restaurant'ın senede sadece bir kez, Ot Festivaline özel olarak hazırladığı "otlu döner"le bu seneki Ot Festivaline harika bir nokta koydum..

Seneye kaçırmayınız diyorum..
.
.
Öptüm
KİB
Bye :)))


















3 Nisan 2016 Pazar

Gidelim Gömelim VOL 16: Erzurum Uzundere Cağ Döner

Cağ mı Çağ mı işte bütün mesele bu!
Şimdi ben bu duruma vikipedi aracılığıyla bir açıklık getirmek istiyorum..
Nasıl ki bizler sosyal medyada geniş kitlelere ulaşabilmek için yerli yersiz # "hashtag"ler kullanıyorsak sanırım Cağ kebabı ya da Cağ döneri yapan yerler de aynı amaçla hem Cağ hem de Çağ adını kullanıyorlar ve fakat doğrusu Cağ kebabıdır.. 
Neden? Çünkü Cağ kebabı aynı adı taşıyan şişler ile servis yapıldığı için bu adı almıştır..
Dolayısıyla doğrusu Cağ kebabıdır.. 


Aslen Erzurum dolaylarında yapılsa da günümüzde güzel yurdumuzun bir çok yerinde yiyebilmekteyiz..



:) Tamam özüme dönüyorum, ağzımın salyalarını bir kenara alarak anlatmaya başlıyorum..
Cağ kebabı oğlak ya da kuzu etinden yapılan bir çeşit kebap.. 
Kullandıkları şişe bazı yörelerde Cağ adı, bazı yörelerde bico adı verilmiş ama genel olarak biz Cağ olarak biliyoruz..



Cağ kebabı ile tanışmam Kars'ın Sarıkamış ilçesinde olmuştu.. 
Orada yediğim Cağ'ın tadını anlatmam mümkün değil..
Sanırım sene 2004-2005'ti ve daha Cağ kebabı (özellikle) İzmir'de bu kadar popüler değildi..
Aslında yöresel bir yemeği yerinde yeme taraftarıyım ama insan her canı çektiğinde Erzurum ya da Kars'a gidemiyor..
O zaman ne yapıyoruz? 
En yakınımızdakilere bakıyoruz..


Mekanımız İzmir Kemalpaşa'da:
Erzurum Uzundere Cağ Döner
Yarı Açık adres :) Soğuk Pınar Mahallesi İnkilap Caddesi
Telefon: 05350377057 - 05350435019

Gitmeden önce mutlaka telefon açıp yeterli miktarda döner olup olmadığını sormanızı tavsiye ederim. 


Siz "dur" diyene kadar arka arkaya gelen şişteki etleri itina ile lavaşa alıyor bir miktar soğan ve domates ile dürüm haline getiriyor ve parmaklarınıza dikkat ederek yiyorsunuz..
Ben kızarmış olarak tercih ediyorum ama "etin tadı az pişmiş çıkar" diyenler için benden bir tüyo; siparişi verirken "tatavi" olsun derseniz sizinki az pişmiş gelir..
Ve fakat bazı yerlerde "tatari" olarak da kullanılıyor bu tabir.. İşi şansa bırakmak istemezseniz "abi benimki az pişmiş olsun" da diyebilirsiniz :)
.
.
Puanlamaya gelirsek..
Ben 10 üzerinden 8,5 veriyor ve başka Cağ kebabı mekanlarına kapılarımı açık bırakıyorum..
:)

Herkese afiyet olsun..

22 Ocak 2016 Cuma

Bir Gün Daha Güneş Açtı

Bazen kendime bir saniye veriyorum..
Kapatıyorum gözlerimi..
Kapalı gözlerimden iki damla yaş süzülüyor.. Burnumun direği sızlıyor yine.. Kalbimde ve başımın sağ arka kısmına doğru bir yanma hissi.. Bir kavrulma hissi..
Sonra açıyorum gözlerimi, ama bir şey göremiyorum.. Br şey göremediğimi çok sonra fark ediyorum.. Çünkü o sırada yüreğim kapalı.. Kapkara.. Bulutlu..
Kulağımda kızımın sesi.. Artık adını bile söylerken içimden, dudaklarım titriyor.. Özlem var.. Zaten galiba en çok özlem var.. Acı daha az.. Özlem daha çok.. Alışmışlık da var, kabullenmişlik de ama haksızlığa uğramışlık hissi insanın canını yakıyor..
Hiç kendimi suçlamadım ama insanın bir yanı hep soruyor.. Bunu yaşamayı hak edecek ne yaptım? Hiç.. Peki bir anne, bir baba evladının acısını yaşayacak kadar ne yapabilir? Benim kötü yanım bunu hayal bile edemez.. Derler ya "düşmanımın bile başına gelsin istemem" tam da öyle..
.
Bazen bir dakika veriyorum kendine.. Kapatıyorum gözlerimi..
Ece yanımda.. Cem yanımda.. Deniz yanımda.. Ne mutlu bana..
Hiç hayalim olmuş olmasa da üç çocuklu bir anne..
Sonra açıyorum gözlerimi.. Bir tarafım eksik.. Oğullarım yanımda, kızım eksik..
Sırtımı dayayacağım dağlarım varmış ama yağmur yağsa altına sığınabileceğim bir saçak altı yokmuş gibi bir his.
.
Hayat ne acayip diyorum.. Üç doğum yaptım, iki evladım var..
Aslında üç var.. Üçü de var..
Neydi o şarkı..
Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür..
Ben de göremiyorum kızımı ama bu kızımın varlığını yok saymaz ki..
Bir yerlerde kızım var.. Ben onu göremesem de, sarılamasam da, koklayamasam da o hep benim kızım olarak kalacak...
Ve evet, soran olduğunda yine ben göğsümü gere gere benim üç evladım var diyeceğim..
Ben tam üç doğum yaptım ve benim birbirinden güzel üç evladım var..
Bir Cem'im, bir Deniz'im, bir de Deniz'in ablası Ece'm var diyeceğim..
İkisi yanımda, biri hep içimde..
Oğullarım arkamı yaslanacağım dağlar, kızım da en yağmurlu günde bile sığınacağım saçak altım..
Beni yağmurdan koruyacak, ama saçaktan süzülen yağmurun tadını çıkartmamı sağlayacak..
.
Şimdi bir daha kapatıyorum gözlerimi..
İki damla göz yaşı daha dökülüyor gözlerimden..
Açıyorum.. Yağmur geçmiş, güneş açmış..
Görüyorum..
Havayı kokluyorum.. Kızım gibi..
Bugün yine güneşimi açtırdığı için tüm ruhumla sarılıyorum..
.
Özlüyorum...