Herkese merhaba..
Günlerdir önüme bilgisayarı alıp fotoğrafları düzenleme ve iki satır yazabilme derdindeyim ama ancak vakit bulabildim..
Bilmem mevsim bahar olduğu, yaz yaklaştığı için midir içimde nasıl güzel bir enerji var anlatamam..
Yoksa kim beni bu kalabalığa sokabilirdi ki? :)
Duymayan kalmamıştır, geçen hafta Alaçatı Ot Festivali'nin 7.si düzenlendi ve yine geçtiğimiz senelerdeki gibi çok ilgi gördü..
Öyle ki otoban çıkışı gişelerde araba konvoyunu görünce eski nakit ödemeli günler geldi aklıma..
Tam nereden geri dönsem diye düşünürken, kendimi arabayı park etmiş, cıvıl cıvıl, mis gibi tezgahların arasında gezinirken buldum..
Ben Cumartesi günü gidebildim Alaçatı'ya.
Hava o kadar güzeldi ki askılılarla gezebildim bütün gün.. Yanıma aldığım hırka yük olmaktan başka bir işe yaramadı :)
Açıkçası kalabalık yüzünden tezgahların tamamını gezemedim.
Ama aralarda duyduğum "enneemm çok kalabalık, vah vah" mızıldanmalarına rağmen doğal ürünlerini sergileyen katılımcıların enerjisi harikaydı..
Ne kadar güzel bir şehirde yaşıyoruz diye düşündüm yine..
Şu deniz börülceleri, pek sevmesem de şevketi bostanların renklerinin güzelliği, pişmemiş halleriyle bile ağzı sulandıran görüntüleri yetmez mi burada yaşamak için?
Ot festivali olduğu için sadece otlar yoktu tabi ki..
Hediyelik eşyalar, el emeğiyle hazırlanmış objeler, birbirinden leziz çeşit çeşit yemekler, kavanoz kavanoz rengarenk reçeller...
Tezgahların arasından sıyrılınca kendimi ara sokaklara attım.. HacıMemiş'e kadar kıyın kıyın yürüdüm..
Ama her sokakta başka bir sofra karşıladı beni..
Sanki bahçede açık büfe verilmiş bir bahara merhaba partisinde gibi hissettim..
Hani yani elimde büyük boy bir tabak varmış da, her yanaştığım masadan bir çatal almalıymışım gibi.. :)
Yediklerim de yiyemediklerim de yanıma kâr kalsın artık..
Bu arada bu tür organizasyonlarda en sevdiklerimden biri de tezgahların arasında gezinirken birilerinin paylaştığı bilgilere kulak misafiri olmak..
Deniz tuzunun yemeklerde yarattığı lezzet farkını SaltedGoods'tan öğrenmek güzeldi..
İşin doğrusu ben Alaçatı'yı mevsiminde pek sevmeyenlerindenim..
Bir miktar daha tenhayken tadını çıkarmayı seviyorum ama kenara çekilip gelen geçeni izlemek de ayrı bir keyif..
Hele ki gelip geçenler ağızlarının tadını bilen insanlarsa..
O kadar insanı izlemek de, tezgahların arkasında satışlardan memnun katılımcıların keyifli seslerini duymak da bana iyi geldi..
Ve tabii kışın bir miktar tekrara düşmüş sebzelerinden kurtulup yeni bir şeyler pişirebilecek olmanın mutluluğu da yok değil :)
Ara ve arka sokakları da tek tek gezdiğime karar verdikten sonra vazgeçilmez adresim Kuytu Restaurant'a doğru ilerlemeye başladım..
Lokal Pazar harikaydı..
Uzun zamandır tanışmak istediğim İstanbul'lu bloggerlarla da bir araya gelme fırsatımız oldu..
Limon ağaçlarının mis gibi kokularının eşiğinde gezinirken başka bir koku beni bu romantik ortamdan dışarıya sürükledi...
Ve özüme geri döndüm :))
Kuytu Restaurant'ın senede sadece bir kez, Ot Festivaline özel olarak hazırladığı "otlu döner"le bu seneki Ot Festivaline harika bir nokta koydum..
Seneye kaçırmayınız diyorum..
.
.
Öptüm
KİB
Bye :)))